Wednesday, March 28, 2007

ben, kendim ve etegim


bazen yapilmasi gereken isler madde madde sonsuza uzar, limit alinmaz, neresinden tutup yakina cekmeli bilinmez. zaten akillinin biri baslamak bitirmenin yarisidir demis, tum zamanlarin evrensel gazi kabul edilmis. yumurta kapiya dayanmadan akli calismayanlar kumesinin daimi elemani olarak ben bu zaman dilimini, ugrastirarak bunaltan akabinde kosarak asil ise baslatan mesgalelerle gecirmeyi tercih ettigimden olsa gerek bu site cifit carsisiyla yaris halinde...

iste boyle bir gunde ben sakin mutlu ve huzurlu otururken dedim ki kendi kendime, neden bir seyler dikmiyorsun? hah hersey bitti bir dikis dikmek eksikti degil mi diye cevapladim kendimi. sonra ben ve kendim ivir zivirci dukkanindaydik. kumaslarin arasinda once birbirimizi sonra kontrolu kaybettik. ben daha bir yard kac santime denk duser bilmezken kendim rengarenk albenili kirkyama kumaslarina heves etti. ben ekle ekle daraliriz dedim, canta modellerine yoneldim. bir kaliplara bir kumaslara baktim bitmis hallerini canlandirdim. kendim buyuk dusunelim zengin dursun sanimiz yurusun dedi, eteklik kumas begendi. aklindaki modelin kalibini bulamayinca kalip cikarmak ne ki o da benden olsun dedim. ben kendime ne cok guvernirmisim..



Newsweek, etek modellerine kalip olsun diye basmiyor muhtemelen dergisini ama gazete yok meydanda. sevilen eski bir etek poz verdi biz kalip cikardik. onca yillik kulaktan dolma terzi cirakligina etegin alti parcasini tek kaliptan bir gecede kesip bictik. parcalari birbirine diktik. etek bitti sandik. once bel mi kivrilir, fermuar mi dikilir, surfile mi yapilir bilen yok, goren duyan da olmamis. sirasini bilsek koskoca internet aleminde usturuplu fermuar dikmeyi gosteren tek site yok. kepazeligi bu satirlara tasimaya o an karar verdim. kendime utanacak ne var dedim. dusunceli ev arkadasimin her turlu dunya haline karsi overlok ogrenmem icin hediye ettigi 'dikkat oyuncak degildir' ibareli dikis makinesi, bir kocaman beyaz kalip hacisakir sabun, biri toplu 3 igne ve birakinca icine kacan metreden ibaret dikis bohcami birakip kacayim dedim ya da hala sansi varken anneme gondereyim yasatsin istedim. kirk yil uzun geldi, dilinden kurtulmaya omrum yeter mi bilemedim...



bozdum yapamadim. yaptim bozuldu. bozuk hali moralimi bozdu. bozuk moralle yaptim oldu. etek bitti. giyiliyor. ustelik cikarabilmek ve hatta yeniden giyebilmek de mumkun. nuh neviden kalma kirmizi kemerimiz kamuflaj egitimli ve isinin ehli.. ettigim onca laftan sonra fermuarin kendisi ve akrabalari bana hala kirgin ama ben dersimi aldim, arayan bulsun en azindan fikri olsun diye notlarimi derleyip yakin zamanda paylasacagim...


Sunday, March 25, 2007


pencereden gunbatimi- herhangi bir Pazar, 2007
(muzik Frida'dan)

Friday, March 23, 2007

bak-kal

ekmek arasi bal kaymak muz isteyene adres Galata kulesine cikan yokuslardan biri...

(resme yaklasmak icin ustune basiniz)

Tuesday, March 20, 2007

unutma beni

tozlu tarihin acikli hikayelerinden birinde kor talihli bir sovalye sevdicegiyle ciktigi kir yuruyusunde resimdeki mavi ciceklerden toplama sevdasiyla akintiya kapilmis. son gucunu elindeki cicekleri kiyiya firlatip 'unutma beni' diye seslenmek icin kullanmis...

ben kitap okurken not almayi sevmem. ama en cok okurken not alma ihtiyaci uyandiran kitaplari severim. makale yazarken de verdigim referanslarin kaynaklarini not etmem-bu ikincisinden cok cektim ama can ve huy iliskisi malum-. mavisinden tanidik ismini bilmedigim UnutmaBeni cicegine ElifSafak'in Araf'inda rastladim. bulumik Allegre'nin en buyuk teyzesi la tia Piedad, 87 parcalik porselen yemek takimina kendi elleriyle bu deseni cizmis. ozlenen kelimelerin zevkle dizilerek kendini sevdiren benzetmelerle, ismine yabancilasmis, mesrebi bir kuslarin hikayesini anlattigi kitabi bitirdim. aklimda bu cicek ve adi kaldi...


"bir kargayla bir leylegin beraber uctugunu gordum, sasirdim, aralarindaki birlik nedir bulayim diye hallerine dikkat ettim, saskin halde yaklastim, baktim, gordum ki, ikisi de topal."
-onsoz'den-

Sunday, March 18, 2007


beni-bu-havalar-mahvetti-gunesi damladi bugun her yere. alisik oldugumuz gibi ates almaya gelmemis, kaldi, isitti ve hatta yer yer yakti. erken acmaya hevesli agaclara 'enayi' demek yok, cok ozletmis kendini kerata...



(kostum 'deli kizin ceyizi' kolleksiyonundan)

Friday, March 16, 2007

Pirana Mahmut'un hikayesi


sayfanin bekciligini ustlenmis emektar Pirana Mahmut'umuzun hikayesi isim babasi birinci Mahmut'a dayanir. tarihte yereden haliyle Mahmut I, benim su hayatta sahip oldugum ilk japon baligim olmasinin yaninda sevecen, cevik ve kadir kiymet bilir tavirlariyla vefatindan 3 yil sonra bugun bile aklimiza dustugunde icimizi burkar...

kendisi kiytirik bir market akvaryumunda neseli dogasi geregi kivrilarak yuzerken dikkatimizi cekmis, akabinde bir cam fanus, bir avuc renkli fanus tabani tasi, bir tutam sus bitkisi ve iki cesit yem kutusuyla birlikte orta sehpamizda mekan tutmustur. gel zaman git zaman suyu hergun degismezse koku yaptigi belirlenmis yine de yuk olmamistir. Mahmut'un nefes almak gayesiyle ikide bir su yuzune cikiyor olmasi 'acaba oksijeni mi yetersiz' sorusunu dogurmus, fanusun icine hava baloncugu cikarici yerlestirmemiz farz olmustur. gonullerin fatihi Mahmut, suyunu zenginlestiren oksijene cok dayanamamakla beraber, puslu bir oglen vakti su yuzunde sirtustu uzanirken bulunmus, alet edevati ve olayi gorememis taniklariyla birlikte ortadan kaybolmustur.

bu hazin son, daha en basinda baliga isim verirken hissedildiginden devam niteligindeki seriyi tamamlayabilecek bir isim secilmis, lakin ikinci Mahmut hic olmamis ve korkarim olmayacaktir. blog hirsizlarina karsi amansiz tavrina layik pirana lakapli sanal Mahmut, birinci Mahmut'un anisini blog acik durdukca yasatacaktir...:)



(resimdeki kuslar renklerinin sayisi ve kanattaki karmasasi sebebiyle zamaninda birinci etamin cinnetimi gecirmeme sebep olmustur. yine de iki kere islenmis, hediye edildigi iki farkli evde yerini sevmistir..)

Sunday, March 11, 2007

saatlerimizi ayarlayalim

'saatin kendisi mekan , yuruyusu zaman , ayari insandir..'
(saatleri ayarlama enstitusu'nden)


pazar gunleri efkar basiyor buralari, vapur yuzduruyorum mecbur...

Wednesday, March 07, 2007

Annemin Kosesinden



kisa bir sure once kalitimsal arizalardan bahsetmistim, simdi, 'zevk ve hunerinize hayran kaldim, size benzeyebilir miyim?' zamani..:)

(ilgilenenler toplu gecisin hiz kontrolu icin sol alt koseden alici ayariyla oynayabilir, detay sorabilir)


Sunday, March 04, 2007

mesel saati


bir varmis bir yokmus... evvel zamanin birinde, pireler berber, develer tellal, okullar tatil, tatiller uzun, uzaklar salon- mutfak, mutfaklar yemek kokulu, kokular evcil iken, ben ninemin besigine yabanci, yabancilik yasadigim hayatin artik alistigim parcasi iken, annelerinin dizinin dibinde Ayse ve Fatma isminde iki kuzu yasarmis...
kiz torun diye pek sevilir, en cok evcilik oynamayi severlermis. gunlerden birgun annelerinin acil markete gitmesi gerekmis, evde capari tursusu bitmis ve firinda lemon-chicken pismekteymis... Aysem Fatmam gozunuzu seveyim kapiyi kimseye acmayin ormanin bin turlu hali var diye edilen tembih bir kulaktan girip zihinde yer etmemek suretiyle havadar orman atmosferinin katmanlarina yayilmis. evcilik oyununda mahsus calan kapiyi 'cildirpit' diye acan Ayse kuzusu kapinin calmaya devam ettigini farketmis. kim o? sorusuna gelen 'bocek ilaclamadan geliyoruz abla yonetici gonderdi' cevabini gayet tutarli bulan kuzu kardesler kapiyi aralamis.
sayisiz masalda hain karakteri sebebiyle aldigi beddualar neticesinde ruhen yorulmus kurt bir hamlede kuzu kardesleri cignemeten yutmak durumunda kalmis. oysa ki masal alemine verdigi sunca yillik emek karsiligi hala gecim sikintisi cekmiyor olsa, bu yasta kahvede okeye dordunculuk yerine gelip gittigi sete konsantrasyonu artar, kuzulari bir cirpida yutmak yerine cevirir, guvec yapar ne bilsin daha yaratici cozumler sunarmis. her ne ise, yillarin yorgunlugu iki cevik kuzuyu hupletmesinin verdigi rehavetle birlesip midesine oturunca oldugu yerde tatli bir uykuya dalivermis hain kurt. cok gecmeden olay mahaline gelen kuzularin annesi karakteri evde bos zamanlarinda ugrastigi bicki dikis hobisi deneyimini kullanarak eline gecirdigi makasla kuzularini kurdun karnindan cikarmis, yerine agirliginca tas doldurup disaridan belli olmayacak estetik dikisle dikerek masalin son duzlugune girmis.
olaya gec uyanan hain kurt onca saat uyumasina ragmen hala neden kuzulari sindirememis oldugunu kisa bir sure sonra anlamis lakin Bor'un pazari coktan gecmis ve eseksiz Nigde'ye yuruyecek hali hic yokmus. ilk zamanlar idrar cikisinca zorlansa da sonralari tas gibi karinli hayata alismis.
derslerini ziyadesiyle alan lakin kafalarinin cok iyi calismamasindan olsa gerek her masalda inatla ayni naneyi yiyen Ayse ve Fatma kuzulari ise bir dahaki masala kadar dinlenmek uzre anneleri esliginde uzun bir seyahate cikmislar. ucus kartlarinda Viyana yazdigi kalmis akillarda en son, oradan da Paris, Amsterdam, Brugge... sonuncu sehrin Pastor-tanimaz biralari dillerden hic dusmemis... onlar cikmis kerevetine biz de insallah muradimiza ereriz.

eskiden uykumu getirenler simdi uykumu kaciriyor. bu meselin birkac bin kere dinledigim orjinal versiyonu kadar basit degilki artik hayat, her bolumun son canavari bir oncekinden daha disli..


(elde hazir hain kurt ve kuzu resmi bulunmadigindan, aga takilan aslan ve once asagilanip sonra yardim istenen fare masalindan temsili bir sahne yayinlanmistir. cizer morkoyunun babasi, guaj boyayla renklendiren annesidir. eser, resim yapmaktan hoslanmayan kardesin resim ogretmeninin kandirilmasinda kullanilmistir, mazidir, guzeldir ...)

Friday, March 02, 2007

13+


buyuk ve kucuk okurlarin affina siginarak icinde gunluk hayattan tanidik kotu bir kelimeyi omurga olarak barindiran bu fikrayi unutulmamasi icin paylasiyorum. bizzat kendime uyarlayabildim, sozu meclisten disari gondermeye gerek kalmadi..


Dört samimi arkadas ayni arabada yolculuk ederken trafik kazasinda ölürler. Azrail:
- "Türk cehennemine mi Avrupa cehennemine mi gitmek istersiniz?" diye sorar.
- "Fark nedir?" diye sorarlar.
Azrail:
- "Avrupa cehenneminde her gün bir kepçe, Türk cehenneminde her gün bir kova bok yersiniz" der.
Üç tanesi "Biz Türk dogduk, Türk ölürüz!!..." der. Bir tanesi ise uyaniktir, Avrupa cehennemini seçer ...
Aradan epey zaman geçer. Avrupa cehennemindeki adam artik kepçe kepçe bok yemekten bikmistir, arkadaslarinin durumunu merak eder, hallerini görmek için ziyarete gider. Oysa onlar neseli; halay çekerek,sen sakrak gülerek karsilarlar onu. Dayanamaz sorar:
-"Ben bir kepçesini hazmedemezken siz her gün bir kova bok yiyip nasil bu kadar neseli olursunuz?"
- "Oglum, oglum!!.." derler, "Burasi Türk cehennemi, bir gün bok olur kova olmaz, bir gün kova olur bok olmaz, bir gün görevli ise gelmez, anlayacagın, 3 aydir bir bok yedigimiz yok ?!..."



(cizim en eski defterlerden birinin kosesinde bulundu ama hangi durum icin cizildi hatirlanamadi:)