Tuesday, December 16, 2008

3 2 1 ışınla beni Sıkati

there's no place like home for the holidays


Thursday, December 11, 2008

2009’da sadece Kovalar yırtacak

"Ünlü astrolog Hakan Kırkoğlu, Ayşe Arman'a 2009'da burçların durumunu anlattı.
KOVALAR ÖNE ÇIKACAK
Jüpiter, Kova burcuna geçeceği için Kova’lar yırttı. Kendilerini geliştirecekler. Akılları ve mantıklarıyla öne çıkacaklar. Bu yıl boyunca önlerine güzel fırsatlar çıkacak..."
haberin devami

Yeni yilda yapilacaklar listem hazir:
1. Kendimi gelistirecegim.
2. Aklim ve mantigimla one cikacagim.
3. Bu yil boyunca onume guzel firsatlar cikarttiracagim.
4. Butun diger burc mensuplarinin sicmik hallerinden etkilenmemeye calisacagim.
5. Kismet ve hayirlisi.

Wednesday, December 10, 2008

Ferrarimi satmadan once...

Gunlerden bir Persembe. Carsamba ya da Sali da olabilir o kadar da onemli degil. Sabahin tek goz acmama elveren saatinde, kargalari kahvatida birakip laboratuarima gidiyorum. Deney yapmaya. Atom filan boluyormusum gibi ciddi. Yuruyerek 15 dakikalik evden bolum mesafesine usenmisim, 3 dolarlik park parasini gozden cikarip atlamisim Ferrarime. Ana caddeden park yerine giren yola dondugum anda karsima bir okul otobusu cikiyor. Karsi yolda. Park halinde. Bebeler biniyor. Iniyor da olabilir. Saat daha erken, indiklerini sanmiyorum. Zaten ne gordugumu de hatirlamiyorum. Zira hala uyuyorum. Gozum otobuste duruyorum once. Lan birsey vardi bununla ilgili ehliyet kitapciginda, birsey vardi, neydi ki neydi diye zorluyorum beyin hucrelerimi. Ama tik yok. Sari kocaman okul otobusu resmi geliyor hafizama sadece ehliyet sinavindan, ilgili soru ve siklar yok. Kesin bi pislik var diye diye otobusu gecmeden, beri tarafa dusen park yerine kiriyorum direksiyonu. Gaza basmadan, kayarak. Tam donerken acik olan tek gozum otobus soforunun normalin 3 katina buyumus gozlerine takiliyor. Belli bir armutluk var yaptigim iste. Ama geciyorum bile... Suzuldugum park yerinde izimi kaybettirip en gorgusuzunden kamyonetlerin golgesine park ediyorum. Sozde.

Gunlerden bir Pazar. Cumartesi filan degil. Kesin ve net olarak bir Pazar sabahi. Saat tam olarak 8:45. Kapinin kirilasiya yumruklandigini duyup firliyorum uykudan. Inip asagi aciyorum. Pijamali ve capakli. Goz hizama tam tekmil uniforma lacivertinin gomlek cebi dusuyor. Polis beyi bir butun olarak algiladigimda kalbim duruyor. Kapinin onunde duran Ferrosu gosterip, bu aracin sahibini ariyoruz dediginde, yanibasindaki kocaman polis arabasi yuzunden daha bir kuculmus konserve aracima bakiyorum. Benim diyorum, duymakta zorlandigim sesimle...


Hatirlayamadigim kural, otobusu indir bindir yaparken gordugun anda oldugun yere cakilip beklemen imis... Meger, otobus soforu kocaman gozuyle bana degil plakama bakiyormus. Ihbar etmis. Ulkeden kacisim muhtemel olasiliklar dahilinde gorulmus ki, haftasonu yorganima sarinmisken kistirilmam uygun bulunmus. Memur bey bana oncesi, sonrasi, detayiyla her seyi anlattirip, anlattiklarimi yazdigi kagidi imzalatiyor. Hani bilmemnerde bilmemnezaman bilmemkackisi oldurulmus dese onu da ustlenebilecek vaziyetteyim... Kadigin ustundeki ceza meblasina gozum kayiyor imzalarken. 400 dolar. Ohhhaaa diyorum. Icimden.

Es dost itiraz et diyor. Kurali hatirlayamadim, ogrenciyim, fakirim savunmasi oneriyorlar ki hepsi dogru hepsi ben. Itiraz ediyorum ben de, uzunca bir savunma yaziyorum. Hic olmazsa zaman kazanirim. Red geliyor cevaben. Yine de diyor ki kagitta, isi uzatip mahkemeye basvurabilirsin. Fakirlik insani gozupek mi yapiyor nedir basvuruyorum mahkemeye. Hani daha dili dogru duzgun konusamiyorum, derdimi nasil anlatacagim konusunda hic fikrim yok ama mahkeme gunu veriyorlar bana. Ustelik bizim koy yerine, yarim saat mesafede cocuk suclular mahkemesinde...

Mahkeme gunu ciddi ciddi giyinip gidiyorum. Olayin krokisini cizmisim kagida, kusbakisi. Nerden geliyordum, nereye donuyordum. Alcak otobus soforu neredeydi, gozleri ne kadar acildi, ben ne kadar pulsuz ogrenciyim, herseyi cizmisim. Tikandigim yerde sekilden destek alma fikrindeyim. Mahkeme bildigimiz filmlerdeki mahkeme. Daha binaya girince itiraz ettigime pisman oluyorum. Koridorda, gri turuncu enine cubuklu formali, elleri kelepceli bir genci onumden gecirip yandaki salona sokuyorlar. Ben donmus bakiyorum. Giriyorum benim salona ama geldigime bin pisman. Daha baskasinin mahkemesi suruyor iceride. Bir baska cocuk, baskasinin kimligiyle bira almis. Yasi kucuk. Bindolarlarca ceza bir de hapis veriyorlar. Mumkunu olsa kosarak kacacagim ama bu saatten sonra mahkemeye cikmamak da suc...

Bizim durusma basliyor. Bes kisiymisiz. Trafik sucuna itiraz eden zeytinyag adaylari olarak diziliyoruz hakimin onune. Hakim cuppeli filan, yuksekte oturuyor. Onunde de bilgisayarli kiz, citcit yaziyor konusulani. Anlatin bakalim siradan diyor hakim. Benden onceki dort genc adam sakir sakir Ingilizceyle anlatiyor derdini. Biri 45lik yerde 70le yakalanmis, biri sapasaglam haliyle engelli yerine parketmis falan filan. Hepsi bir bir anlasiyor hakimle, hepsi affediliyor. Rahatliyorum ben de. Zaten demislerdi, mahkemeye cikma curetini gosterenler genelde affedilir diye...

Sira bana geliyor. Anlatiyorum kirik dokuk Ingilizcemle. Cizimle de destekliyorum anlattiklarimi. En masum, doktugu sutun farkinda kedi ifademle ozur diliyorum. Hakim bir duruyor. Neye alamet karar veremiyorum. Dusunuyor kasiniyor. Yanlis biliyor olabilirim diyor. Yuzyildir ilk okul otobusu gecen suclu ben miyim acaba memlekette? Sag tarafinda duran iki meydanlarus kalinliginda siyah ciltli kitabi karistiriyor. Okuyor. Surati degisiyor. Kitabi kapatip solunda duran telefondan birilerini ariyor. Durumu ozetliyor telefondaki sesi dinliyor. Sonra kapatip bana donuyor...

Okul otobusu gecmek, bu ulke dahilinde affedilmeyen 3 suctan biriymis. Asla affedilmemesi ve indirime gitmemesi konusunda bir baska yasayla destekliymis. Hakim amca hazirlikli gelmeme ve masum kedi bakislarima istinaden olsa gerek cezami takside bolmeyi oneriyor ve bir sure taksitlerin miktari konusunda koyun pazarligi yapiyoruz koskoca hakimle. Ben artik iyice zivanadan cikmis vaziyette 30 diyorum aylik. O koskoca hakim cuppeli filan kurtarmaz 50 diyor. En son 40ta anlasiyoruz nihayet ve ben takip eden 10 ay boyunca cezami odeyip yillar sonra bugun bile herhangi sari bir arac gordugumde yolumu degistiriyorum...


foto: en guzel gunlerin anisiyla, '84 model ferrosum

Tuesday, December 09, 2008

canavarin not defterinden

pazartesi sabahlari 6bucuk ila 7 arasi kendimi yollara vurup ise gidiyor, cuma aksamlari 4bucuk ila 5 arasi geri donuyorum. aman Istanbul'da insanlar hergun 3 saatte islerine gidiyor argumaniyla karsima gelenlere, Istanbul mu lan burasi demekte sakinca gormuyorum...

bahsettigim bucuk ila tam saat arasinda her dakikanin hayati onem tasidigini daha ilk gunumde ogrendim. normal hava ve trafik sartlarinda 2 ila 2bucuk saat suren yolculugum sirasinda ogrendigim baska seyler de var... mesela, hiz sinirinin 65 oldugu iki seritli yolda sag serit gaza takozunu dayamis, saatini kurup uyumus tirlara ait. dizi dizi dizilmis serit boyunca birbirlerini veya 65'i gecmek gibi bir mucedeleleri yok... insan gibi araba kullanip dunyevi meselelerime konsantre olmami surekli atraksiyon yaratarak engelleyen serit soldaki.

yollarin bos olmasi gerektigi saatte cikip trafige takilmamayi mantikli bulan her insan evladi gibi yola ciktigim bir gun anladim ki tek basina 75 ile giden bir arac aninda memur beylerin dikkatine ve takibine sebep oluyorken, arka arkaya 90'la giden 3 aracin ne memur beygillerden ne de Allah'tan korkusu oluyor... Birbirlerine arka cikip gaza asilan 2 aracin ikisini birden, misir tarlalari arasinda yattigi soteden firlayip yakalayan 2'li aracli ya da motorsikletli memur beyler, 90'a ucuncuyu bulmus araclar onlerinde vizildarken donatli kahvelerinden gayrisiyla ilgilenmiyor.. Ola ki kalabalik saatler soz konusuysa, konvoy halinde 90'la giden araclari yavaslatmanin yolunu arayan bir memur beyin konvoyun en onune gecip 65'e kadar frene bastigini, arkasindaki konvoybasinin memur beye makas atip yoluna devam ettigini gormuslugum var...


bu durumda 100 mil boyunca tarlalarin arasindan dumduz uzanan yola prime time saatleri disinda cikmak, gereksiz yavaslikta, sikici ve cok uzun bir yolculuk anlamina geliyorken, insanlarin yola damladigi saati, ne azini ne cogunu tam da dogru vakti yakalayabilmek ben ve benim gibi canavar arkadaslarin uzmanlik alanina giriyor.

ha ben 65'i gecmem al sana 5 mil de guvenlik payi, 5 elimdeki kahve/cips/telefona, 5'de kanimin donmusluguna ver, oldu mu sana 50'yle giden araclar yok mu? var. onlari da dirsekleyip ittigimiz sag serit tirlarina havale ediyoruz.

not1: bahsi gecen rakamlar mil cinsindendir. kilometreden anliyorsaniz 1.6yla carpiniz.
not2: yazidaki gozlemeler trafige kapali alanda pisirilmistir.
not 3: bahsi gecen yol, dumduz, virajsiz, cillop asfaltli, yamasiz ve kaymaz-yapismaz cinstendir. basmayip da ne edilmelidir?

Monday, December 08, 2008

merry kurban

bayram cikolatasiyla bayram tatlisini birlestirip, eve bastan asagi browni kokusu sindirme cabam bile bugunun huznunu hafifletmiyor. butun telefonlar bitip butun mesajlar gonderildiginde, belirli gun ve haftalara ozel, orada degil burada olma pismanligi cokuyor ustume. cevabi olmayan sorular sorup kendimi dinlemek yerine cay demliyorum. iyi bayramlar diliyorum.

(bu post gecen bayramdan kalmis)