Monday, July 30, 2007

Tamamen akademik nedenlerle, birkac gunlugune geldigim Sikago kazan, ben kepce. Yakinda gorusmek uzere...

Wednesday, July 25, 2007

Ben de onlardanim

Kapidan girdim. Asil amacimi gizleme cabasiyla etrafa soyle bir baktim. Rafta yoktu. Kasanin onunde arka arkaya dizilmis, irili ufakli insan kalabaligina takildi gozum. Kimse benim kadar muskulpesent durmuyordu. Cekinik hallerimi biraktim. Dosdogru ilerledim, kuyrugun sonuna eklendim. Bir bir eridi sira, en one geldim. Ben konusmaya yeltenmeden 'kac tane?' dedi kasiyer. Bir dedim. Yirmi iki dolar dedi. Al dedim. Fisini torbaya koyayim mi? dedi. Lutfen dedim. Yillar onceki halime nispet hem soruyu hem bu sorunun yasadigim topraklardaki onemini nihayet kavramistim. Torbami aldim, kapinin onunde durakladim. Merak ve hevesimin, diger istahli okurlarca kinanmayacagini bildigim bu sulardan cikmadan torbayi actim. Harry Potter'in yedinci kitabini elime aldim. Rastgele bir sayfa acip kokladim. Yeni kitap kokusuna bayilirim.

Friday, July 20, 2007

Boncuk fasulyeden yazi

Kac zamandir soyle agiz tadiyla, uzun uzadiya yazi yazamadim bloga. Olan bitenin eksikliginden degil de, aklimdan gecenin, hizaya dizilemeden, isle gucle hicbiri yoksa uykuyla bolunmesinden. Megabaytlarca resme eslik eden gezi anilari bile beklemekten yoruldu, cekip gidecekler yakinda hafizamdan... Beklemek demisken... Ocak ustunde 45'inci dakikasini az evvel dolduran, plastik borulce gorunumlu boncuk fasulyemiziin-yemek programlarindan bulasan sahiplenme duygusu- pistigini dunya gozuyle gormeyi beklerken yaziyorum bu satirlari, ustelik daha cok bekleyecekmisim gibi bir his var icimde. Beklemek sorun degil de, bu memleketin karpuzu, uzumu cekirdeksizse fasulyesi de kesin kilciksizdir tahminimde yanildigimi, ilk yumusama kontrolunde anladim. Bildigini oku fasulye, benim vaktimin nakitle alakasi yok... Vakit demisken...

Sitemizin evlerini bir bir tadilata sokan okul yonetimi, mevsimin yaz ve yazin insan barindirmaz sicaklikta olmasini firsat sayarak, gelisiguzel evlere serpistirilmis, biz soyu tukenmez mevsimsiz ogrencileri, 'dis cephe kaplama' etkinlikleri dahilinde dupeduz iskenceye tabi tutmakta. Santiye konteynirlarini kapi onune kuran, son derece vurdumduymaz-ki zaten meydandaki gurultude sarjor bosaltsan duyulmaz-, calisirken illaki yuksek volumlu muzik dinlemek mecburiyetindeki isci kardeslerle samimiyetimiz gitgide ilerlemekte. Kontrat dahilinde her evin tadilatinin 4 vakit(hafta?) surecegi belirtilmisken, benden baska kimsenin yasamadigi unitenin merkezi konumu sebebiyle, soz konusu konteynirlar coreklendikleri yerden iki aydir kimildamamis, kimildayacaga da benzememekte...
'Adamcagizlar gunesin alninda calisiyor, bize ne?' dusuncesi, santiyenin hizmete acildigi ilk gun huzur ve sukuneti pesine takip kacti. Sayisi 4 ila 6 arasinda degisen emekci kardesler, gune 6 bucukta baslayip, bir onceki aksam baslarindan gecen komik oldugunu tahmin ettigim ancak kacmaya yeltenen uykuyu sacindan kavrama ugrasindan algilayamadigim bir takim macerelari, penceremin altinda biribirilerine aktarmak suretiyle 7'de isbasi yapmaktalar. Saatler 7 ila 7:15'i gosterirken, kara tahtaya tirnak surtmekle ayni eziyet derecesinde 'iiinnnnnnnkkkkkkkzzzzzzznnnnnzzzzzznnn...' sesi esliginde ve 'n' sonsuza giderken, metalik bina kaplama cubuklarini esit boy ve nizamda kesmeye baslamaktalar. Bu islem esnasinda, ev icinde golgede yer yer 30 dereceye ulasan sicakliga aldirmadan pencereleri kapamak, yorgan sarmasi pozisyonuna gecmek dahi, o sesi cikaran adamceyizi kor bicakla kitir kitir dograma arzusuna engel olamamakta... Disaridaki bunca atraksiyon surerken, bolum bolum bolunmus uykunun en tatli yerinden hunharca kazinarak gune baslayan bir bunyenin hayatla kaynasma arzusu, olsa olsa, buyume caginda bir veledin pirasa yeme arzusuyla yarisabilir.
Ben yine de efendiligimi korur, pide yaptirir, bir cay demler, iskelenin dibinden, 'ne zaman bitecek usta, cok yoruldunuz ama guzel oldu be, icime sindi valla!' derdim demesine ama bugun eve girerken canim babetimi delerek ayagima gecen vidamsi civiyi disari cekmemle icimin ne denli cemkirik doldugunu anladim.. oysaki ben baska seyler yazacaktim..
O degil de, sogutucular filan bahane, bence kuresel isinmanin tetikcisi boncuk fasulye!

Monday, July 16, 2007

DDD - Ayrı Yazılan Birleşik Kelimeler


'DOĞRU YAZALIM, DOĞRU KONUŞALIM, DİLİMİZİ KORUYALIM' temalı dil etkinliğimizin bu haftaki ev sahibi benim. Konumuz da, ayrı yazılan birleşik kelimeler. 'Madem birleşik kelime, neden ayrı yazıyoruz kardeşim?' gibi, konu başlığının yol açtığı çelişkilere mahal vermeyen, akılda kalmaya en müsait haliyle dersi işlemenin yolunu aradım, bulamadım. Bir önceki haftadan, sevgili Sanem'in anlattıklarından aklınızda kalanlarla, hele bir okumaya başlayın, kısmetse neden olmasın...

Sizi, öyle miydi, böyle miydi, birleşik miydi, ayrı mıydı kararsızlığına sürükleyen iki kelimelik bir problemle karşılaştığınızda, önce sakin olun. Elinizin altında hemen danışabileceğiniz bir kılavuz yoksa, kelimelerin arasına mesafe koyun, ayrı ayrı bir daha okuyun. Zaten, çoğu zaman sadece bir kılavuz, kanunlar dahilinde kah birleşip kah ayrılan kimi kelimelerin medeni durumu hakkında kesin karar vermenize yeterli olmayabilir. Ayrı yazılan birleşik kelimeler için madde madde düzenlenmiş dil bilgisi hükümleri mevcut, ancak, ezberci zihniyetle işimiz olmaz diyenlerdenseniz, kelimelerin birleşirken uğradığı şekil ve anlam kaymalarına dikkat etmelisiniz.
Önce, şekil ve şemalini koruyan birleşik kelimelere bir göz atalım.


  • Kelimelerden biri, yardım, yataklık fiili ise (etmek, edilmek, eylemek, kılmak, olmak) ve ikinci kelimeyle seviyeli birlikteliği sırasında ses düşmesi ya da türemesi, arada bırakın harfi, kız alışverişi bile yoksa, yollar çoktan ayrılmış demektir. Ayrı yazılır. Sizin birleştirme çabanız en fazla Berceste'nin fırçasını yemenize sebep olur. Örnekler:

Alt etmek, arz etmek, azat etmek, boş olmak, dans etmek, el etmek, göç etmek, ilan etmek, kabul etmek, kul etmek, kül olmak, not etmek, oyun etmek, sağ olmak, söz etmek, terk etmek, var ol­mak, yok etmek, yok olmak... Örnekleri uzatmanın alemi yok, zira bu en kolay kural.

Şimdi de, tek tek kendi anlamını koruyan, bu sebepten ayrı duran kelimelere bakalım.

  • Birleşmeye yüz tutan sözcüklerin biri ya da her ikisi bireysel anlamından taviz vermiyor, kendi anlamını ilk günkü tazeliğinde koruyorsa bırakın ayrı kalsınlar. Ortak müşterekte buluşamayan birliktelikler ayrı yazılmaya mahkum olurlar. Kendi anlamına sahip çıkmakta kararlı kelimelerden biri,

hayvan: Mürekkep balığıyla hamam böcegini kim sevmez?

bitki: Ardıç otu, ayrık otu, sakız ağacı, kayısı kurusu ve guzelhatun çiçeğinden kocakarı ilacı yapılır. (Ama suçiçeğinden değil. Neden? Çünkü bu artık bir hastalık adıdır),

eşya, alet, nesne: Ne arap sabunu ne de banyo sabunu, temizlikte tuz ruhu gibisi yok.

yol ve ulaşımla ilgili: Yazar, çevre yolu, hava yolu, keçi yolu, alt geçit kelimelerini aynı cümle içinde kullanamadı.

durum, olgu ve olay: Açık oturum, açık öğretim, baş ağrısı kelimelerini de siz cümle içinde kullanın, yazar yoruldu.

ilim, bilim, bilgi kelimesi: Dil bilimi, gök bilimi, dil bilgisi kelimelerinin ayrı yazılacağını hepimiz biliyoruz, değil mi?

yiyecek içecek: Puf böreği, kuru yemiş, acı badem kurabiyesi olsa da yesek!

gök cisimleri: Çoban Yıldızı ve gök kuşağını çok severim.

organ: Ben bugün, sulu göz, azı dişi, kuyruk sokumu, karga burun, kuru kemik ve safra kesesi gördüm. Atmıyorum.

zamanla ilgili: Bağ bozumu, gece yarısı, hafta başı ve ay sonu gelse de üzüm yesek, uyusak ve maaş alsak! (Ama aybaşı değil. Neden? Çünkü her iki kelime de benliğini kaybetmiş, yepyeni bir maruzata yelken açmış).

olabilir. Oysaki kimi sözcükler birleştiğinde kendilerini kaybeder, bambaşka bir sözcük olurlar. İşte o zaman birleşik yazılırlar.

Gelelim 'kesin ayrı yazılır kuralları'na. Uyarıyorum, bu kısım biraz kazık.

  • Peşine -r / -ar / -er, -maz / -mez ve -an / -en eklerini takarak tamamladığınız sıfatları ayrı yazınız, diyor TDK, ben örnek vermekten yanayım:

bakar kör, çalar saat, çıkar yol, döner sermaye, güler yüz, koşar adım, yazar kasa, yeter sayı; çıkmaz sokak, geçmez akçe, görünmez kaza, ölmez çiçek, tükenmez kalem; akan yıldız, doyuran buhar, uçan daire.

  • Alt, üst, ana, ön, art, arka, yan, karşı, iç, dış, orta, büyük, küçük, sağ, sol, peşin, bir, iki, tek, çok, çift gibi yükte hafif pahada ağır sözcüklerin halay başı olduğu birleşik kelime ve terimleri ayrı yazıyoruz arkadaşlar:

alt yazı; üst kat, üst küme; ana bilim dalı, ana dili; ön söz, ön yargı; art damak, art niyet; arka teker; yan cümle, yan etki; karşı görüş, karşı oy; iç sa­vaş, iç tüzük; dış borç, dış hat; orta kulak, orta oyunu; büyük anne, büyük baba; küçük harf, küçük parmak; sağ açık, sağ bek; sol açık, sol bek; peşin fikir, peşin hüküm; bir gözeli, bir hücreli; iki anlamlı, iki eşeyli; tek eşli, tek hücreli; çok düzlemli, çok hücreli; çift ayaklılar, çift kanatlılar.

  • Somut olarak yer belirten alt ve üst ayrı yazılıyor:

deri altı, su altı, toprak altı, yer altı (yüzey); arka üstü, baş üstü, böbrek üstü bezi, tepe üstü (trafikte).

  • Dış, iç, öte, sıra sözcüklerini içeren birleşik kelimeler ayrı yazılır:

ahlak dışı, çağ dışı, din dışı, kanun dışı, olağan dışı, yasa dışı; ceviz içi, hafta içi, yurt içi; fizik ötesi, kızıl ötesi, mor ötesi, sınır ötesi; aklı sıra, ardı sıra, peşi sıra, yanı sıra.

  • Renk sözcugü, renklerden birinin adını içeren tamlamalar ve rengin tonuyla ilgili sıfatlar ayrı yazılıyor:

bal rengi, duman rengi, gümüş rengi, portakal rengi, saman rengi; ateş kırmızısı, boncuk mavisi, çivit mavisi, gece mavisi, limon sa­rısı, safra yeşili, süt kırı, açık mavi, açık yeşil, kara sarı, kirli sarı, koyu mavi, koyu yeşil.

İflahınız hala kesilmedi, bu noktaya ulaşabildiyseniz sizi tek tek, gönülden tebrik ediyorum. Başta, sınıfa üçüncü tekir şahıs getirmeme ses çıkarmayan etkinlik sahipleri olmak üzere, DDD kampanyasında emeği geçen herkese teşekkürler. Bunca laftan sonra Popçu Yalın'a da bir sorum var haliyle: 'kılavuzun kim canım senin?'.

Hatalıysam bildirin! www.morkoyun.blogspot.com

Tuesday, July 10, 2007

Ratatouille



hem Pixar hem Disney. hem eglenceli hem cok komik. gurme seflik hayalindeki yetenekli sicanin hikayesini, gida muhendisi tavsiyesiyle, izlemeyen kalmasin... Sef Auguste Gusteau der ki: Food always comes to those who love to cook.

Wednesday, July 04, 2007

pitoresk*

"Buyuk ve derin bir hevesle resim yapmak istedigim kagidin, kalemin, tuvalin basina gecip, beni ikinci dunyaya goturecek boyalari ve fircalari elime aldigim ama ne resmi yapacagimi bilemedigim cok olmustur. Mesele konu degil resim yapmak oldugu icin, sonunda evimizin pencerelerinden gozuken kartpostal manzaralarindan birini daha yapmaya hevesle girisirdim. Ayni konuyu, benzer bir resmi yuzuncu kere yapmak hic sikmazdi beni. Onemli olan bir an once resmin ayrintilarina gomulmek, bu dunyadan kacmakti: Bogaz'dan gecen bir gemiyi manzaraya, perspektife uygun olarak oturtmak, arkadaki cami siluetinin ayrintilarina dalmak, servileri, araba vapurunu iyi cizmek, kubbeleri, Sarayburnu'ndaki feneri, kenarda balik tutan adamlari rahatca cizivermek bana o cizdigim seylerin arasinda oldugumu hissettirirdi."
Orhan Pamuk, Istanbul-Hatiralar ve Sehir


*Durumu ve görünüşü resim konusu olmaya değer (sifat)