Saturday, September 30, 2006
Akvaryum
Tuesday, September 26, 2006
Sunday, September 24, 2006
Thursday, September 21, 2006
beklemek
kahvenin pismesini, postacinin gelmesini, mezun olabilmeyi... beklemekse hepsi ayni hepsi zor en sabirsizindan olunca insan. ben oyleyim. beklenen en cok sevilense bile beklemenin tadini cikaranlardan degilim. istedigim hemen olsun, bekledigim derhal gelsin, ozledigim cabuk donsun mumkunse bir daha hic gitmesin diyenlerdenim. beklerken gecmek bilmeyip sinirime dokunan zaman hangi arada caktirmadan 27 yil fark atti bilmiyorum. gormedim duymadim da gecerken...
Elmali kurabiye
3 bardak un
1 paket margarin (250 gr)
1 kasik yogurt
1 fincan pudra sekeri (toz seker de olur)
1 cay kasigi kabartma tozu
1 paket vanilya
tum mazemeler karistilip, sert bir hamur haline getirilecek, anne tabiriyle "halledilecek". bu halledilme isinden kasit simdiye dek tam olarak tanimlanamadi, tamamen size kalmis. tarifin en can alici noktasi ise yaptiginiz hamurla cok oynamayin ibaresi. nice hamurlar gorduk coluk cocugun maskarasi oldu, kediler cicekler sekillendi, dondu geldi kurabiye oldu demeyin, elmali kurabiye hamuruna kisa ve oz davranin, tavrinizi netlestirin. siz hamurla ugrasirken bir yandan icine saracaginiz ici hazirlamakta fayda var. daha soguyacak bir de...
Elmali ic
3 eksi elma
1 cay bardagi seker
kirik ceviz
biraz tarcin
rendelediginiz elmalari, sekerle kisik ateste elmalar suyunu cekene kadar pisiriyorsunuz. ocaktan almadan once tarcin ve cevizi ekleyerek son kez karistiriyorsunuz, sogumaya birakiyorsunuz.
hamuru cok ince olmayan kalinlikta-2 mm-merdaneyle acarak ince uzun ucgenler kesiyorsunuz. yillar yili en cok vakti bu ucgenlerin duzgun esit boyutta olmasina harcayan ben isin puf noktasini kisa zaman once ogrendim (buradan takip edebilirsiniz). tencere kapagiyla muntazam daire kesip 8'e boluyormussunuz meger! ucgenlere elmali ici doldurup sararak katliyorsunuz, sekil bozuk olursa da telas etmeyin tadi ayni, nasilsa oyle de olsa boyle de olsa yenecek. bir sekilde islemi bitirip kurabiyeleri tepsiye dizince, orta sicakliktaki firinda -160C- kurabilyeler beyaz kalacak sekilde pisiriyorsunuz.
firindan cikar cikmaz yani sicakken, uzerlerine vanilya katilmis pudra sekeri ekerseniz tadindan yenmeyecegini goreceksiniz.
Afiyet olsun.
Tuesday, September 19, 2006
Havuclu Pasta
Havuclu Pasta
4 yumurta
2 su bardagi seker
2 su bardagi havuc rendesi
1 yemek kasigi tarcin
2 bardak un
1 tatli kasigi kabartma tozu
1 bardak findik ici (ceviz de olur)
Krema
2,5 yemek kasigi un (80 gr)
3 yumurta sarisi
50 gr kakao (3 yemek kasigi)
150 gr seker (6 yemek kasigi)
1/2 litre sut (yada su)
kafaniza gore takilip, yumurta ve sekeri once birlikte cirparak, kek malzemelerini karistiriyor, kucuk olmayan bir kapta pasta tabani seklinde pisiriyorsunuz. krema icinse, sut haric tum mazemeleri karistiriyor, en son sutu ekliyor, muhallebi kivaminda kremayi pisiriyorsunuz. dikkat etmeniz gereken husus- benim genelde basima geldiginden biliyorum- toz mazemeleri once az sutte eritip kisik ateste ezilmelerini saglamak, daha sonra kalan sutu boca etmek ve surekli karistirmak, bu sayede kremada parcaciklara pabuc birakmamak.
cok sicak olmayan kremayla sogumus pastanin ustunu ve yanlarini kapliyorsunuz. cok yetenekliyseniz yada isi biliyorsaniz pisirdiginiz keki bir butun halinde kaptan cikarip, bonus olarak ortasina krema surmek icin yatay olarak kesebilirsiniz. beceremediyseniz de sorun degil yalnizca ust ve yanlarin kremali olmasi yeterli. hazirladiginiz krema keke gore oldukce koyu renkli ve cimento harci kivaminda oldugundan, sebep oldugunuz her turlu delik, gocuk yada kirigi kekin uzerini sivamak suretiyle kapatabilirsiniz. tarifte yanlislik yok, gercektende bu mamulde birakin domuzu hic yag yok.
yukarida tarifini verdigim pastayi ilk defa bizzat kendi basima yaparken ilk hatayi keki pisirecegim kabi cok genis secmek suretiyle yaptim. ramazan pidesi kalinligindaki kekin ustunu kaplayacak krema da haliyle ramazan pidesine surulmus sokella gorunumunde oldu. neticede kek daha buyuk, nasiplenen insan sayisi daha fazla oldugundan sorun etmedim. untumayiniz ki gorunusu ya da tadi nasil olursa olsun muhim olan iyi niyetle harcadiginiz zaman ve emektir....
Afiyet olsun
not: tarifle yakindan ilgilenenler cekinmeden mail atip fazladan bilgi alabilirler
Monday, September 18, 2006
Friday, September 15, 2006
cizgili ciftlik
Sunday, September 10, 2006
beyazotesi
evet burda ogrenci olmak zor. kit kanaat gecinmek, varolani memlekete ucak biletine vermek, zamanla birikeni de etrafta gezinerek yemek demek. onceki nesillerin mezun olup giderken biraktigi birbiriyle uyumsuz esyalari, isporta kalitesinde wal-mart alet edevatiyla harmanlayip ev kurmak demek. gel gelelim, azami 40 kisinin ortak kullandigi, icat edildigi modelinden, biri bozuk 6 camasir makinasini takiben yerlestirilmis ucu bozuk 8 kurutma makinasi iceren bu camasirhaneler en ucuzcu ogrenciyi bile isyana surukler. eve birer tane almak, yukarida resmini gordugunuz sehirmerkezindeki dereyi kullanmaktan manen ve bilhassa madden daha zahmetli. sepetimi yukleyip soylenerek yola ciktigim her camasir seferinde aklima eskiden mutfagin orta yerinde pazar gunlerini merasime ceviren merdaneli camasir makinasi geliyor. merdaneye sikisan camasir katmanlarina, kalin odundan kontrol sopasina ve hatta ariza cikarip icindeki suyu mutfaga bosaltmasina bile raziyim yeterki benim ve evimin icinde olsun. o zamanlarda da o emektar makinaya cok soylenirdik, evlerimizi bir cirpida renkli televizyonlara, otomatik camasir makinalarina acip eskilerin yasini bile tutmadan kumandalarimizi laylonla kaplayiverdik. insanoglu doyumsuz farkindayim ama bizzat icraatin icinden gelmis bir nesile bu mecburi paylasim cok fazla cok. ben yine de bunca zaman makinadan ve deterjandan gelmeyen hayrin gunesten gelecegi umudunu hala korudugum, son camasir gununde fazlaca gerilip, kinayan bakislara aldirmadan bahceye camasir ipi cektigim icin, sonuc husran olsa da mutluyum.
Sunday, September 03, 2006
pink is my favorite crayon
insanin degisiklige ayak uydurma hizi beni genelde hayrete dusurur. bu meziyetin yalnizca insana has olmadigini, arastirma kisvesi altinda laboratuarda ugruna omrumu torpuledigim bakteri ahalisinden ogrendim. zaiyat amaciyla ortama bastigimiz kimyasallara bile gun geliyor besin muamelesi yapiyor bu aslanlar. yillardir elimin altinda nesilden nesile cogalan birlikte gulup birlikte agladigimiz bu dirayetli hayvanlarin hayat mucadelesini takdirle izlesem de bahsetmek istedigim mevzu yillar yili hala alisamadiklarimdan...
bunyemin israrla mesafeli durdugu irili ufakli detaylardan biri-aklima gelen ilki- yasadigim diyarda bir takim ozel hayatin genel yasanir olusu. bir baska ve aciklayici deyisle, okul, market, havaalani, restoran gibi coklu kullanima acik (umumi) tuvaletlere mazemeden olabildigince kisilarak konuslandirilmis havadar kabinlerin bireysellige olanak tanimamasi. zaten kapisi dahil hepi topu iki metrekare suntadan insa edilmis, guvenlik amaciyla birlesme yerlerinde en az iki parmak aralik birakilmis bu kabinlerle ilk tanismamda, sorunun menteselerde oldugunu dusunmustum. ilerleyen zamanda ne yazikki araligi tasarimcinin insafina bagli olarak degisen nicelerini gordum. guvenlik sart anliyorum ama insanin yerine gore en tedirgin yerine gore en uretken olabildigi heleki bir Turkseniz aklinizda kirk tilki gezdirip kuyruklarini birbirine degdirmediginiz bir ortam soz konusuyken cok daha hassas davranilmasi gerektigine dikkat cekerek, rahatsizlik duydugum daha nice konuyu ilerleyen zamanlarda aklima geldikce paylasmayi dusunuyorum. bunu nerde dusundugumu belirtmeme gerek yok sanirim.
resimlerdeki cicekler, beni sevindirenlere, sayfayi hala israrla takip edenlere, ses verenlere ve de vermeyenlere, pembe elbiselilerin hepsine, aslen bunca kokulu satiri paklasin ve hatta parlatsin diye...
Friday, September 01, 2006
mutfak
nasil anlatsam nerden baslasam... cok kisiydik ozaman bir ben uzakta kaldim simdi... bu seftali desenleri kimleri agirlar, bir yuvarlagin etrafina kac kisi sigar, ne yemekler gelir sofraya, ne sohbetler doner masada.. aklima kazinsin, yoruldukca oturayim, masanin demirbasi recelden tirtikliyayim, baktikca doyayim diye son ziyaretimde bu resmi cektim. koltuklarin dosemeleri, ortunun desenleri, duvarlarin rengi degisti, uzerinde kac nesil yedi-icti ama kendimi bildim bileli bu resmin bana hissettirdikleri hic degismedi.
yazi kisi farketmez tadindan yenmez bu renk cumbusu annanemin evinin mutfak kosesi. duzensizlik icinde kendine has duzen anlayisi yabana atilir cinsten degil. her kenar uyumlu her kose ani dolu. ben bu masada acilan cumbur cemaat kapanan mantidan baska manti sevmedim. yuvarlagin bir kosesinde hazirlanan icle diger kosesinde sarilan sarmadan iyisini yemedim. ben sevdiklerimi yanyana dizip doyurma bahanesiyle birbirine baglayan bu masadan beceriklisini gormedim... sadede geliyorum: herkesi cok ozledim.