
Tuesday, August 28, 2007
1 yil

Friday, August 17, 2007
Thursday, August 16, 2007
Vesikalik poz tedirginligi
Ziyaret amaciyla bolume gelmis, bir basima yayildigim ofisimdeki bos masaya iki gun once yerlestirilmis Cinli hanimteyzeyle, bildigim bilmedigim var olan butun dilleri kullanarak iletisim kurmaya calisiyoruz. Bu sabah, elimi attigim ic kapi kolunu kendime cekerken, hapsuran teyzeye refleksle 'cok yasa' dedim (bless you). Kapi arkamdan kapanirken iceriden 'ben de seni ozleyecegim' (I'll miss you, too) cevabi geldi ve geri donup aciklamak icin artik cok gecti. Koridoru kikirdayarak gectim. Asansorde kendi ilklerim geldi aklima. Kimbilir ben kimlere ne hallerde hikayelik malzeme oldum...
Sunday, August 12, 2007
Ankara'da dus almak ister her bahti kara
Bidondan dus mekanizmasi yaptik dedi annem telefonda. Kayitsiz kalamadim. Once biletimi aldim. Sonra, Ankara Buyuksehir Belediyesinin ucretsiz teyemmum kurslarina yazildim. Cankaya ilcesine bagli KucukesatDortyol'lu Odtu'lulere ozel sinif acilmis. Alttan isitmaliymis. Asli gorevim, yillardir bekledigim dugunde kamberlik. Damadin evde kalmis kizkardesi ya da gelinin Amerika'ya kacmis gorumcesi olarak da gorumebilirim. Kismet. Itinayla buyuttugum gobegi attim miydi, kabinenin halaydan sorumlu bakani bile olabilirim. Yoklugumda cok blog okuyamayabilirim. Hemem yazamasam da cok laf biriktirecegimden eminim. Ne de olsa 35 akrabamla birlikte dugunun merkez ussunde ikamet edecegim. Circir ilacimi onceden temin ettim, coraplarimla donlarimi fazladan yedekledim. Ankara kebapcilarinda karsilasma ihtimalim olan herkese pesinen afiyetler dilerim, karsilasma esnasinda koftemle arama girmeyin. Saglicakla kalin efenim...
Friday, August 10, 2007
Bir kutu boya
Gelelim Sikago'nun sanatsal aktivitelerine demistim en son. Lafi baglayacagim yer biraz karisik ama anlatmaya Sennelier'den baslamak lazim. Kendisi 1887'den beri yasayan Fransiz bir boya markasi. Tanismamiz portatif suluboyam sayesindeydi ve daha ilk fircada asik olmustum canli civildak renklerine. Markanin sahibi Gustave amca vaktiyle Paris'in ileri gelen ressamlarina, boya uretir, Cezanne'i Gaugin'den ayri tutmaz, istenen renk hazirda yoksa bir kosu pigmentleri karistirip, kosulsuz musteri memnuniyetiyle hizmet verirmis. Bir gun Picasso demis ki: Gustave'im bana oyle bir boya yap ki, aklima estiginde, onume gelen malzemeye resim yapabileyim. Gustave Sennelier bu istek parcasi uzerine, boyanmayip yenilesi yagli pastelleri uretmis.
Iste o pastellerden 48 tanesinin toplastigi kutunun bulundugu Blick magazasini, Sikago sokaklarina damladigim ilk gun farkettim. Kosarak ilerledigim mekanin yanibasindaki mucevherciye basimi cevirmedim bile, hedefe kitlemistim bir kere. Sanatsal mekanlarin, genellikle okullarin civarina yerlestigini bildigim bu dukkanda insan, her bir kalemi, boyayi ya da kagidi tek tek koklayabilir, farketmeden saatlerini harcayabilir. Ben de raflar arasinda dondum dolastim, bir tur daha attim. Kredi kartimin son ektresindeki rakamlari hatirlamaya calistim. Elime aldiklarimdan bir kismini geri biraktim. Biraktiklarimdan bir kismina kiyamadim geri aldim. Ve en sonunda aklima geldikce koklayip kutusuna biraktigim boyalari aldim...
Ilhama randevuyu bizim koyde verseydim, sarisin pastellerlerimi hepten kaybedecektim. Zira bizim buralarin Agustos'da baslayan sonbaharinda her sene ayni renkler moda. Ben de donusu beklemek yerine, muhtesem otelimin dibindeki Sikago sanat muzesini tavaf ettim. O tablodan bu tabloya ziplarken, Picasso'nun buhranli mavi doneminden, yasli gitarist resmine bakakaldim, heyecanlandim, duygulandim. Oysaki, gercek bir tabloya burun mesafesinden bakmanin tarifsiz hissini daha once de yasamistim. Uzun lafin kisasi, turlu cesit aninin toplami, ben Sikago'yu salonda sevdim. Bolge isverenlerini takipteyim. Kislari sicak diyarlara gocebilecegim, yazlari sanat okulunun nimetlerini test edebilecegim guzellikler pesindeyim...
(Son resmi bugun, otlayan dostlari rahatsiz etmeden cektim.)
Tuesday, August 07, 2007
Neydim ne oldum meselesi
Sunday, August 05, 2007
Friday, August 03, 2007
Sikago Sikago bulunmaz eşin -1
Akademik konferanslarin, ilim ve bilimden ziyade universitelerin asosyal ortamlarinda ogrenci, meslektas ve burokratik dalaverecilerden baska insan gormeyen akademisyenlerin halka, biribirine ve hayata acilma ihtiyaclarini gideren aktiviteler butunu oldugunu soyleyebilirim. Bu tip toplantilar icin secilen sehir ve ulkelerin cografyasina sikayet edeni gormedim. Sikago'yu da, su yukaridaki resimle ozetleyebilirim.Sehre ayak bastigim ilk saatlerde son dakikada ayarlanmis, kimsenin yerini bilmedigi otelime yoneldim. Gecenin bir vakti trafik vizir vizir lakin benim otelin sokagi paralelleriyle birlikte polis gozetiminde arac ve yaya trafigine kapali. Dakka bir gol bir dedim icimden. Hayirdir memur bey diye de yaklasilmiyor ki buranin polislerine. Elimde canta bavul sokagin basinda bekledim. Gizli servis gorevlisi tavirlarinda birine el ettim. Geldi yanima, derdimi anlattim. Biraz bekledik, otel musterisi oldugunu tahmin ettigim uc bes insanla toplastirildik. Hep birlikte guvenlik seridini astik. Yari yolda, karsidan gelen ayni gizli gorev hallerinde bir baska gorevlinin bavullu kafilesiyle degis tokus edildik. Hizli hizli yururken sokagin Zapatistalarca ele gecirilip bagimsiz bolge ilan edildigini, bizim de multeci oteline yerlestirilecegimizi dusunuyordum ki gectigimiz ara sokagin ortasina cakilmis susu verilen helikopterin parcalarini gordum. Enkaz bu denli dandik olmasa ortamdaki patlamis funye kokusuna aldanmak isten degil. Refakatci ajan aciklamadan anladim tabii. Film cekiliyormus. Film hilesi dedikleri seyi o dakika icime sindirdim. Yalnizca gece calisan ekibin, gunduz caddeye parkettigi patlamis helikopterimsiyi ertesi gun fotograflayabildim.





















