Resmini gordugunuz beyaz tuy yumagi son alti yilini-ayni zamanda ilk alti-evimizde gecirmis bir akraba. basindan gecen nice talihsiz badire kendisinin hayata daha guclu sarilmasina olanak saglamis bu sayede akillarda acaba hepimizi gomer mi sorusunu birakmistir.
Hepimiz iyi kotu gozlemleriz, kediler karakter atar sirnasir miyavlar, kopekler atilani tutar havlar, kuslar goreceli beyin hacmi tartismalariyla gundeme gelseler de en nihayetinde kustur, ucar sakir vs... uzayip giden orneklerle lafi baglamak istedigim yer nice evcil tur tepkisini ve sevgisini bir sekilde ortaya koyarken tek bir ses teli bile olmayan tavsan neslinin halet-i ruhiyesini anlamaniz hic de kolay degildir. genel kaninin aksine bir tavsan gerektiginde cok zeki olabilir. hatta belkide hep cok zekidir ama bunu anlamak sabir ve ozveri gerektirir. sizi tanidigini ve hatta sevdigini sadece ve sadece kucaginiza aldiginizda hissettiginiz artik hizlanmayan kalp atislarindan farkedebilirsiniz. en bebek hali gomlek cebinizde kaybolabiliyorken, ziplamayla yuvarlanma arasinda gidip gelen ritmik hareketlerle pesinizde evi turlarken, uzattiginiz maydonoz sapinin yapraklarini tek tek yerken, guvenligine emin oldugu ortamlarda gercek uykuya daldiginda kendini kaybedip sirtustu donerken bir bakarsinizki bir kucuk kuzu boyutuna ulasmis bu komik hayvanin iki kulaginin durus acisi bile mesaj kaygili...
bahsi gecen turun en nadide bireylerinden biri olan Oksan (oksanmayi cok sevmesi ve herdaim oksanmasi temennisiyle bu ismi uygun bulduk) 5 yili askin suredir evimizde. zaman zaman dis yapisi geregi kapi, kablo, canta sapi yada ayakkabi kemirmek suretiyle biz sevenlerini uzse de kisisel hijyenine onem verdigi surece herzaman evimizin baskosesinde yerini aldi. yillar yili ilerleyen karsilikli samimiyetimiz, cikolata ve pilav seven, biskuvi paketi hisirtisina kayitsiz kalamayan ve kusursuz cekirdek citleyen bu dostu coktan en cok ozlenenler listesine ekledi. yakin zamanda gecirecegi operasyon sebebiyle kendisine gecmis olsun dileklerimi iletmek, sevenlerini sagligindan haberdar etmek istedim...
Tuesday, August 29, 2006
Tuesday, August 22, 2006
Yedim Ictim
Tavaci Ustadan Midye
siradan zamanlarda mesela bir butun gunu tv karsisinda gecirmekten rahatsizlik duymadigim, her ogunun degisik anne yemekleriyle donatildigi, domatesin en siradan sebze sifatiyla kilolarca tuketilebildigi ve simit utopik bir hayalden ote degilken-yani ben evde dizdibindeyken- yemek benim icin gundelik hayatin cok da onemli olmayan bir parcasiydi. nezaman ki gavurellere goc ettim, domates luks, patlican bayramlik, hamburger pizza ve makarna hayatin gercegi oldu, iste o zaman gercek yemek basli basina bir amac haline geldi.. bu amaca hizmet yolunda ben ve sevgili evarkadasim en buyuk adimlardan birini evde midye tava yapmak suretiyle attik. bunca zaman benim icin midye kendine has altin kurallari olan (tavasi ortadan isirilmadan, dolmasi onceden pazarlik yapilarak, her turlusu anneden habersiz yenilecek) bir sebzeydi.
midyenin gercek fizyolojisi ve psikolojisiyle kocaman torbayi alip eve geldigimizde tanistim. son derece duyarli ve sahsiyetli bir hayvan bir kere. yuzunu gostermesi icin bir sure, kabugunu bir butun olarak terketmesi icin daha uzun bir sure su icinde kaynatmaniz gerekiyor. yeterince sabretmis, acilan kabuktan sise dizmek uzre bir butun midye cikarabilmisseniz, halk arasinda biyik olarak bilinen midyenin deniz dibinde sozumona hareketini saglayan yosun parcasini temizlemeyi unutmayin. bu uretim asamalarindan gecerken bir an mutfaga uzaktan baktim. damlayan sular, kabuklar, etraftaki legen kivaminda kaplar ve ortamdaki kaynamis midye kokusuyla gordugum manzara bana birden cok tanidik geldi... sagolsun ugurdundar, her yaz baskin yapip gozumuze asina ettigi midyedolma ureticilerini artik kinamak yok.
bu arada... midye dizilmis sisleri sodali una batirmak, kizgin yagda kizartmak, ekmekici-sarimsak-cevizden olusan sosa banip yemek cekilen tum eziyete degdi. asagidaki resim karniyarik. bildiginiz karniyarik. bunu yapan bunu da yapti demek, bir nevi ortami zenginlestirmek amaciyla eklendi. vakti zamaninda afiyetle yendi...
Firin Karniyarik
Monday, August 21, 2006
Teyzeler
anne ben blogger oldum...
aslinda oldum mu daha pek emin degilim. biraz zaman gecmesi lazim. bikac hafta sonra da hala her aklima geldiginde ayni hevesle sayfaya bakip birseyleri duzeltiyorsam ya da index sayfasi yapmayi beceremeyip bunalmiyorsam umut var. simdilik en zoru neyi nasil yazacagima karar vermek. konusmaya hayrete dusulecek kadar erken bir yasta baslayip senelerce konusacak kelimesi ve anlatacak derdi ortalamanin uzerinde olan ben, is yazmaya gelince durakliyorum. sebebi herzamanki gibi cocuklukta gizli.
ilk yazma girisimim dogumgunumde hediye edilen ani defteriyle basladi. cok hevesliydim. tanidigim sevdigim herkese defterimin su meshur kalbim kadar temiz sayfalarindan ayirdim. ozunde herkes ayni seyi yazip ayni dileklerde bulundu ama guzeldi. defterim kuzenim (bilmem erkek oldugunu soylememe gerek var mi) tarafindan kacirilip en ince ayrintilarina kadar okunana kadar bos kalan sayfalarina aklima geleni yazdim. tabiki pisman oldum ama pismanlik beni ancak lise donemine kadar gunluk tutma fikrinden alikoyabildi. ikinci yazma girisimim olan gunluk, sevgili gunluk bugun dolma yedim'den ziyade beni ozamanlar derinden! etkileyen sarki sozleri, siirler, bizzat kendi hayatima yonelttigim elestiri ve yorumlarla dolup ele gecmesinden korktugum bir dokuman haline geldi. bu zaman zarfinda oturdugumuz evden tasinma potansiyelimiz belirdi. ihtimallerin zayifligina guvenerek kisa bir sureligin istanbula gittim. defteri yatagin altinda unuttugumu hatirlamistim ki cok uygun bir ev bulundugu ve benim donmem beklenmeden tasinilacagi haberi geldi. bir sure defteri annem yada babamdan hangisi once bulursa daha az problem yaratir ikileminde kaldiktan sonra annemi sectim. dondugumde emaneti okudugunu belli edip etmemekte kararsiz ama darilmis ve hatta kizmis tavirlari esliginde annemden teslim aldim. zaman gecti universite sinavina girdim tercihlerimde olup aklimda olmayan bir bolumu kazandim. sinav sonrasi her bunyenin yasadigi kitaplardan, deneme teslerinden, dersane soru yaprakciklarindan odami ve hayatimi arindirma zamani geldi. etrafta bu kadar merakli insan varken ve icimden kagitlara dokulen her turlu mazemeyi hala hazirda devam eden bayram temizligine dahil etmeyi uygun buldum. bir sonraki sahne bayram sabahinda bizim apartman girisi. kalabalik aile elopme merasimi icin arabalara yururken dayim ruzgarin ayaginin ucuna biraktigi dort tarafi yirtik kagit parcasinda yazani yuksek sesle okuyor. ... daha cok calissaydim keske su sinava... insan kendini gercek olmasini istemedigi durumlarin icinde buldugunda degisik bir aptallik cokuyor ustune. zaman mekan donmus baska bir boyutta bir sure sabitlenip-bu boyut yerin dibi olsa gerek- insanustu bir cabayla cozum yaratiyorsunuz. tabi yarattiginiz cozum icinde bulundugunuz sartlar, durumun rezilligi ve belki de etrafinizdakilerin olaya dahiliyetiyle orantili olarak ya size anlik ferahlik sagliyor yada daha beter durumlara yelken aciyorsunuz. Yani parcalara bolerek torbalara doldurdugum cope biraktigim kalintilarim karistirilmak suretiyle ucusmak, sokaga sacilmak ve tam da biz oralardayken onumuze sacilmak zorundamiydi bilmiyorum. kimbilir daha nice cumlelerimi hangi komsularimiz okuyup tahmin etmeye calisti. hepsinden onemlisi ben neyaziyodum ki sakindikca yabanci ellere gecti. dunyanin sonu olduguna o zamanlar emin oldugum bu anlar, o anlardaki suratlar aklima geldikce guldugum anilar olarak kaldilar simdi.
artik herkes okuyabilir yazdiklarimi...her ne kadar edebi degeri olmasa ve hatta okuyana fayda saglamasa da bu benim kacip kovalamacalara koydugum son nokta. sozu bir sekilde yukaridaki teyzeler resmine baglamayi isterdi gonul ama bu ilk yazim ve simdiden destanimsi kivama ulastim. yakin zamanin birinde, icimdeki huznun resim yaparak gitmesini istedigim bir saatte cizip boyadigim teyzeler hala her baktigimda beni huzunlendiriyor.
gelen giden, usenmeden okuyan bir de ustune yorum birakan herkese tesekkurler...
anne ben blogger oldum...
aslinda oldum mu daha pek emin degilim. biraz zaman gecmesi lazim. bikac hafta sonra da hala her aklima geldiginde ayni hevesle sayfaya bakip birseyleri duzeltiyorsam ya da index sayfasi yapmayi beceremeyip bunalmiyorsam umut var. simdilik en zoru neyi nasil yazacagima karar vermek. konusmaya hayrete dusulecek kadar erken bir yasta baslayip senelerce konusacak kelimesi ve anlatacak derdi ortalamanin uzerinde olan ben, is yazmaya gelince durakliyorum. sebebi herzamanki gibi cocuklukta gizli.
ilk yazma girisimim dogumgunumde hediye edilen ani defteriyle basladi. cok hevesliydim. tanidigim sevdigim herkese defterimin su meshur kalbim kadar temiz sayfalarindan ayirdim. ozunde herkes ayni seyi yazip ayni dileklerde bulundu ama guzeldi. defterim kuzenim (bilmem erkek oldugunu soylememe gerek var mi) tarafindan kacirilip en ince ayrintilarina kadar okunana kadar bos kalan sayfalarina aklima geleni yazdim. tabiki pisman oldum ama pismanlik beni ancak lise donemine kadar gunluk tutma fikrinden alikoyabildi. ikinci yazma girisimim olan gunluk, sevgili gunluk bugun dolma yedim'den ziyade beni ozamanlar derinden! etkileyen sarki sozleri, siirler, bizzat kendi hayatima yonelttigim elestiri ve yorumlarla dolup ele gecmesinden korktugum bir dokuman haline geldi. bu zaman zarfinda oturdugumuz evden tasinma potansiyelimiz belirdi. ihtimallerin zayifligina guvenerek kisa bir sureligin istanbula gittim. defteri yatagin altinda unuttugumu hatirlamistim ki cok uygun bir ev bulundugu ve benim donmem beklenmeden tasinilacagi haberi geldi. bir sure defteri annem yada babamdan hangisi once bulursa daha az problem yaratir ikileminde kaldiktan sonra annemi sectim. dondugumde emaneti okudugunu belli edip etmemekte kararsiz ama darilmis ve hatta kizmis tavirlari esliginde annemden teslim aldim. zaman gecti universite sinavina girdim tercihlerimde olup aklimda olmayan bir bolumu kazandim. sinav sonrasi her bunyenin yasadigi kitaplardan, deneme teslerinden, dersane soru yaprakciklarindan odami ve hayatimi arindirma zamani geldi. etrafta bu kadar merakli insan varken ve icimden kagitlara dokulen her turlu mazemeyi hala hazirda devam eden bayram temizligine dahil etmeyi uygun buldum. bir sonraki sahne bayram sabahinda bizim apartman girisi. kalabalik aile elopme merasimi icin arabalara yururken dayim ruzgarin ayaginin ucuna biraktigi dort tarafi yirtik kagit parcasinda yazani yuksek sesle okuyor. ... daha cok calissaydim keske su sinava... insan kendini gercek olmasini istemedigi durumlarin icinde buldugunda degisik bir aptallik cokuyor ustune. zaman mekan donmus baska bir boyutta bir sure sabitlenip-bu boyut yerin dibi olsa gerek- insanustu bir cabayla cozum yaratiyorsunuz. tabi yarattiginiz cozum icinde bulundugunuz sartlar, durumun rezilligi ve belki de etrafinizdakilerin olaya dahiliyetiyle orantili olarak ya size anlik ferahlik sagliyor yada daha beter durumlara yelken aciyorsunuz. Yani parcalara bolerek torbalara doldurdugum cope biraktigim kalintilarim karistirilmak suretiyle ucusmak, sokaga sacilmak ve tam da biz oralardayken onumuze sacilmak zorundamiydi bilmiyorum. kimbilir daha nice cumlelerimi hangi komsularimiz okuyup tahmin etmeye calisti. hepsinden onemlisi ben neyaziyodum ki sakindikca yabanci ellere gecti. dunyanin sonu olduguna o zamanlar emin oldugum bu anlar, o anlardaki suratlar aklima geldikce guldugum anilar olarak kaldilar simdi.
artik herkes okuyabilir yazdiklarimi...her ne kadar edebi degeri olmasa ve hatta okuyana fayda saglamasa da bu benim kacip kovalamacalara koydugum son nokta. sozu bir sekilde yukaridaki teyzeler resmine baglamayi isterdi gonul ama bu ilk yazim ve simdiden destanimsi kivama ulastim. yakin zamanin birinde, icimdeki huznun resim yaparak gitmesini istedigim bir saatte cizip boyadigim teyzeler hala her baktigimda beni huzunlendiriyor.
gelen giden, usenmeden okuyan bir de ustune yorum birakan herkese tesekkurler...
Subscribe to:
Posts (Atom)