Sunday, May 30, 2010
Saturday, May 29, 2010
we could be the s(h)ame
yapici olmak istiyorum ama gun gecmiyor ki yeni bir neidugubelirsizlik karsima cikmasin.. bu ne? koydun o arcelik robotunu oraya, bir islevsellik bir misyon bir efendime soylim anlam yukle di mi? yapamadin, elleme oyle kalsin. neden kendi etrafinda malca dondurup kolunu kestiriyorsun? yoksa lost'a mi gonderiyorsun siyah beyaz bayraklarla? su icmeden ayni olamayiz ki. 70 kiloymus kostum. bana faydasi var mi? yok. isterse krem peynire tapsin..
diger adaylari ve sovlari izledikten sonra gelen duzeltme: melun robotun intihar girisimine hak vermemek elde degil. onca prova, final, tekrar..yavrim.ne anlamlar varmis gormesini bilene.
Friday, May 28, 2010
Seyir defteri: Vieques adasi, Puerto Rico
(foto: www.biobay.com)
13 Mayis 2010
Vieques, Bioluminescent bay
Ezan okunduktan sonra sokakta oynamisligim olmadigi gibi omru hayatimda karanlikta da yuzmemistim. Bio-bay aktivitesi icin elektrikli bot mu kano mu diye soruldugunda, sessizligimi firsat bilen yanimdaki macera insani, kano kano tabii ki, deyiverdi. Kano tabi ki evetdi de aktivite icin aksam 9bucukta sozlesilmesi de neyin nesiydi? Gunes batti miydi etrafta gozun gozu gormesi zaten mumkun degildi, bir de zifiri karanlikta suyun icinde kureklerle fisirdamak tam bana goreydi.
Soylenilen yere yedek don ve havludan ibaret cikinimizi alip gittik. Sadece 12 kisiydik. Etraftaki tek isik, rehberimiz Carlito’nun kafasina taktigi madenci feneriydi ve Carlito’yla konusurken kor olmak isten bile degildi. Kanolarla acilacagimiz koya dogru yola cikmadan, bulusma yerinde, Carlito, hepimize hasere kovucu sivi verip sivanmamizi rica etti. Ben sivrilere karsi korundugumuzu saniyordum ama asil problem isirip kacan serefsiz karincalarmis. Karincalari birak, karanlikta kendi bacaklarimi secemedigim icin bu da zaten problem degildi. 12 kisinin bir kismi Carlito’nun kullandigi 1200 yillik minubuse, geri kalani da kanolari ceken pikabin kasasina dolusup BioBay’e dogru yola ciktik.
Yol, tamamen insan becerisiyle hafifce duzlestirililerek orman icine oyulmus bir patikadan ibaretti. Minubusun ici acayip tedirgin ve sessizdi. Hayir Carlito ya da icimizden biri manyak olsa, bizi o karanlik ormanda ancak fosil olarak bulmalari mumkun olabilirdi gibi dusunceler kafamdan gecerken Carlito cotank diye saga kirip durdu. Heycanli bir seyler soylerek arabadan disari firladi. Hah iste budur diyordum ki elinde kocaman kipir kipir bir yengecle geri geldi. Kafa isigindan sectigimiz kadariyla yengec hamileydi ve yumurtalarini birakmaya yolun diger tarafina gecmekteydi. Carlito hayvanin soyunu sopunu anlattiktan sonra kendisini yolun diger tarafina birakip minibuse dondu. Yeniden yola koyulurken soyledigi son cumle gerginlikten kahkahayi koyvermemize sebep oldu: doga asigi gurme rehbere gore bu cinsin (blue crab) tadi pek guzelmisti…
20 dakika sonra minibus ve pikap durdu. Indik. Ne ay ne de isigi vardi. Yelekleri gecirip ayni zifiri karanlikta ikiserden 6 kanoyu suya indirip icine bindik. Carlito en ondeki kanodan, kirmizi isigi takip edin, diye bagirdi. Madenci sapkasinin isigi kirmizi lazer isigina dondu. Kiyidan acildikca, kurek cekme isini kanonun beyine devirip gokyuzune baktim. Milyorlarca yildizin altinda, elimi degdirdikce parlayip adinlanan suyla cevriliydim. Sonra, sagima dondum ve aniden yataktan dustum, desem kendim bile yerdim.
Yeryuzundeki her okyanusta bulunan bir tur mikro organizmanin (dinoflagella) konsantrasyonu, bu adanin (vieques), bu koyunda (Mosquito bay) rekor duzeydeymis. Koyu cevreleyen bitkiler, sudaki abarti tuz miktari ve iklim sartlari sayesinde mutluluktan cosan bu arkadaslarin salgiladigi iki madde birbiriyle karisinca-ki buna suyun icinde herhangi ufak bir hareket yeterli-oksijenin de yardimiyla florasan isik olusuyormus. Gokyuzu kirliligine sebep her turlu isik kaynagindan yoksun issiz bir adada, aysiz ve bulutsuz bir gecede, kipirdadikca parlayan bir suda kurek cekmekten daha buyulu tek sey olabilir... yuzmek. Carlito kanolarin uclarini birbirine baglayip anlatacaklarini bitirdiginde yelekleri cikarip suya atladik.. Normal sartlarda hic bir kuvvetin beni batiramayacagi suda sabaha kadar kalabilirdim, saatler sonra ve hatta gunler sonra bile yeniden ilk gunku siddetiyle olan bitene hayret edebilirdim..
Yeterince hayret edip buyulendikten sonra kanolara cikip koyu cevreleyen caliliklara daldik… Carlito, karanlikta noktasal aydinlik saglayan sapka isigiyla, ucuz korku filmi sahnelerine tek tek selam ederek kiyi, kaya ve calilardan envai cesit su canlisi tanitti.. Tanitimi takiben canlilari direk agzina atti.. Bir kismini da, tadi denemek isteyen kanocularla paylasti.. sik sik, ulkenin en taze susicisinde oldugumuzu hatirlattiysa da benim midem bu derece canliligi kaldirmadi..
Ciliz kirmizi isigi takip ederek, acildigimiz kiyiya geri donduk. Minibus yolculugu boyunca yine sessizlik hakimdi ama bu sefer herkesin suratinda garip ve sakin gulumseme sabitti…
(onemli not: fotodaki ben degilim. kavruk sahsi tanimam etmem)
Thursday, May 27, 2010
yerli mali
birkac gun once sessiz sedasiz yeni yasina giren kocama, su dondurdugum karedeki gibi bir dogumgunu partisi tertipleyememenin ezikligi icindeyim... biz iste uc bes kisi toplasip, ayni gun, tereyag ve yumurtadan imal ettigim ve tadi yumurtali tereyaga benzeyen pastanin ustune diktigimiz uc bes mumu ufledik, cay ictik, nice yillar diledik.. siz nerden buldunuz bu kadar kadini/kizi? kim bunlar? niye minileri cekip gelmisler? ve neden alkislayarak adamin ustune yurumekteler? zaten dizi son hizla finale yaklasirken aklimda binlerce soru var.. final bolumu butun sorulara cevap verebilecek mi bilemiyorum.. endiseliyim.
Sunday, May 23, 2010
Friday, May 21, 2010
nonresident alien with no dependent
Karnim ac ama ne yesem bilemiyorum'lu gunler cogaldiysa son zamanlarda... on gramlik zevki icin kemirilen hayat, husu icinde semirmeye yetmiyorsa, ya da yillardir gormezden gelinen gedikler artik mutemadiyen dikkat dagitiyorsa... belki de sirf, uyuz bir pazar ogleden sonrasini iple cekilir hale getirmek ya da butun pazarogledensonramsi ic sikintilarini hafifletmek icin: bir pikap edinmeli... sonra, sehirdeki en kurcalanasi plakciyi kesfetmeli, rahat bir seyler giyip dukkani karis karis didiklemeli... bazen bir, cogu zaman bir suru plak alip eve donerken, sirf album kapagina yanip aliverilen ne idugu belirsiz grubun plagini ilk kez dinlerken, kenarlarindan itinayla tutup tozunu ufledigi her bir plagin sinirli sayida uretildigini dusundugunde, insan, ustune ve evin koselerine sinen keyfi hissetmeli..
şarkısını yitirmiş sesler
gençliğini yitirmiş yüzler
evlerini yitirmiş sokaklar
kaç hayat yaşayacaklar daha
gençliğini yitirmiş yüzler
evlerini yitirmiş sokaklar
kaç hayat yaşayacaklar daha
Daha daha sonra.. ecza dolabi duzenindeki plak rafindan, tarifsiz ic sikintilarina JonnyCash, sevgi guvesi isiriklarina FrankSinatra, makale okuma-okudugunu anlama-anladigini kendi makalesini yazarak anlatma cabalarinin actigi yaralara basmak icin CountBasie'yi secmeli.. Sahip oldugu bireysel huzur kisiye hala, inatla batiyorsa, o zaman care yok. Evlenmeye karar vermeli.
kıvrılırken bir kentin alanına
tutunur geçmiş yıllarına
tutunur anılarına
baslik: vergi formumun benim icin kullandigi tahrip/tahrik gucu yuksek kufur
sarki: murathan mungan
soylemesi gereken: zuhal olcay
resim: pastel (arsiv)
Mart 2008-Pittsburgh
Tuesday, May 18, 2010
Friday, May 14, 2010
Wednesday, May 12, 2010
Tuesday, May 11, 2010
soldan gelmeler
Solakligin biyolojik bir bozukluk, bir hastalik olduguna inanan ve beni tedavi etmeleri gerektigini dusunen tek ebeveynin benimkiler oldugunu sanmiyorum. O gunun sartlarinda solakliga mudahale eden mahallenin bugun bir onceki cumlenin nesnesi yerine her hangi bir grup farkliligi zorlanmadan alabildigini goruyoruz, duyuyoruz, okuyoruz.
Acayip ileri goruslu canim ailem de, sirf ben buyudugumde kahve yaparken ocagi batirmayayim, sira arkadasimdan azar isitmeyeyim, belki de sofranin istedigim yerine rahatca oturabileyim diye, bende gordukleri sol egilime mudahale etme geregi duymuslar. Ben bir sey hatirlamiyorum. Rivayet der ki, uyumotesi ve acayip uzlasilabilir bir cocuk oldugumdan, kafi dozda telkini alip teklifi kabul etmis, solakligi kendi irademle terk etmisim. Dusunmeden yapabildigim her seyin bir gecede el degistirmesi kafami o kadar karistirmis ki, ezbere bildiklerimi de unutmusum. Konusmaya hatasiz ve butun butun cumlelerle basladigim ve o ana kadar hic ama hic susmadigim halde, devrim sonrasinda, teklemeden konusamaz olmusum. Bendeki mavi ekrani fark ettikleri anda, taktikler yusuf yusuf tersine donmus, yeniden ve cok sukur fabrika cikis ayarlarima cevrilebilmisim. Ne kadar cok korktuklarini, bu gercek kesit tadinda hikaye anlatilirken kullanilan ses tonundan anlayabiliyorum. Sonra diyorlar ki niye manyak olmusum. Buyur. Sen, ver kucucuk cocuga travmayi, sok zihinsel gelisimine comagi, kurcala sabinin minicik beynini, korpecik kivrimlari itinayla utule, sonra normal bir insan olmasini bekle.. O kaybettigim anlamsiz zaman diliminin hesabini her firsatta sorar, esegin kulagina yer yer su kaciririm. Ama hakkim. Belki bugun hemen suracikta atom boluyor, parcacik hizlandiriyor ya da ne bileyim Korece konusuyor olabilirdim. Allah kimseyi benim dilime dusurmesinmis derler hep ya, neyse..
Yazip cizmeyle ilgili defterleri, tahta bir sirada oturmaya baslamadan kapativerdigim icin, anaokulundaki sira arkadasim Hande'yi, yanyana cadirlar cizerken hic rahatsiz etmedim. Zaten uzun yillar suren ogrencilik hayatim boyunca her daim sinifin sol arka aciginda ikamet ettim. Problem yasadigim yagane mekanlar, tek kollu sandalyelerden ibaret siniflardi ki bu siniflar ekseriye vize ve finaller icin kullanildigindan, kah yandaki sandalyenin kolcagina yayilmak kah kendi sandalyemi yan cevirip icine kacmak suretiyle, komsu sandalyelerin sinav kagitlariyla kurulabildigim zaruri samimiyete problem yerine nimet demek daha dogru olur.
Beynimin bilincaltindan sorumlu bakani gorevdeyken, yani gayet suursuz hareket ediyorken benligimin hakimiyeti tumuyle sol yandadir. Sol ayakkabimi hep once giyer, yurumeye hep sol adimla baslar, merdivenin ilk basamagina hep sol ayagimla basarimmis mesela. Benim hic dikkatimi cekmemisti. Catal, bicak, kasigi, kalemi, sevgilinin elini, boyayi, makasi, cimbizi da hep sol elimde tutarmisim. Kalemi, normal insan acisiyla kavradigimdan cogu zaman solakligi belli etmem. Sol yanima dusen insanlar, nesneler, manzaralar, konusmalar daima ilgim, bilgim ve kontrolum dahilindedir. Sag elimdeki catali batirdigim kofteyi agzima yaklastirirken tedirgin olurum zira uc seferin birinde agzimi ortalayamaz, kofteyi agiz esigine carparim. Ha niye sag elle mi yiyorum? Mutlaka soluma rahatsiz edemeyecegim biri oturmustur ve ben kibarliktan kiriliyorumdur.
Oysaki sonradan egitim, zorlama ve tamamen bilincli takiple uyguladigim, bazen butun gucumle abandigim bazen ince ayarladigim, el yordamina guvenmeden iki gozumle ortaladigim bazi aktivitelerde (raket, manikur, oje surumu, elimin tersi..) artik sag elime de guveniliyor. Yine de makas, cezve, bereket muessesesi, sac kurutma makinesi, kol saatinin ayar dugmesi, kapilarin acilma yonu, islamin sartlari, fotograf makinesi, gitar telleri ve suan aklima gelmeyen nicesinde, solakliga bir tercih meselesiymis gibi davranilmasina bazen icerliyorum. Aynilarinin solaklar icin tasarlanmis olanlarinin varliginin hatirlatilmasinin da sinirimi bozdugunu soyleyebilirim. Cezve, makas, gitar, fotograf makinasi filan cogunluga gore dizayn edilmekte hakli olabilir. Ilahi meselelerde kirli islerin, hayirsizlik, ugursuzluk ve ne idugu belirsizligin vucudun bir tarafina itelenmesi de belki bir derece anlasilabilir-ben anlamiyorum- ama sac kurutma makinasinin dugmelerini de sapin ortasina koy be arkadas, yillardir fon cekicem diye maymuna donuyorum..
(arsiv'in incileri)
Monday, May 10, 2010
cok gezen/cok yiyen
Istanbul adli Turk restoran zincirinin dunyayi ele gecirmeye cok ama cok yakin oldugunu biliyor muydunuz? ben supheleniyordum, artik eminim. yine de hala, mesela Porto Riko'nun Old San Juan'ninda bir gece vakti yururken aniden onume cikmasina, tipatip ayni dekorasyon elementlerini barindirmasina ve de Turkiye liginden tartismali spor yayini yapiyor olmasina butun hayretimle haydaaa diyorum.
Puerto Rico seyir defteri yakinda...
Thursday, May 06, 2010
Wednesday, May 05, 2010
Subscribe to:
Posts (Atom)