Friday, November 26, 2010

havuc

yurtdisina bir basina cikip geleceklerin bavuluna ilk atilan kalemlerden biri BereketliOlsun kitabi olabilir. soz konusu kitabin son yaptigimiz oylamada kutupane ortak paydasindaki iki kitaptan biri oldugu sonucuna vardik (digeri icin bkz CilginTurkler). yenilerde bu kadar lafi gecmisken bir daha goz atayim diye kitabin yeni basimini elime aldim. corbalardan sebzelere kapsami bir kere daha takdir ederken havuc ezmesi tarifinin kisa bilgisine takildi gozum.
'mide konusabilse havuc dermis' cumlesinden sonra artik GonulCandas benim icin baska bir mertebede.. havucla kus tutsa eski ciddiyetini kazanamaz.

Tuesday, November 23, 2010

buyuk dedem de amerikano icerdi ki benim

- bi amerikano alabilir miyim?
- tabi. (cifiti cifiti, girc girc, pirrrrrr, fitir fitir...) buyrun.
- tesekkurler. (saga sola bakar) sut nerede acaba?
- ne sutu?? (gozlerini yerinden firlatir)
- inek mesela?
- amerikano sutsuz yapiliyor. suyla!
- sonradan eklemek de yasak diyorsunuz?
- e yok. ekliyim ben. verin bardagi geri. ('menude gormus ozenmis, caanim amerikanoyu sutle iciyor ayi' bakisi)
- tesekkur ederim. ('menude gordum ozendim, canim amerikanoyu sutle icmek istiyor, nolmus -ayiysam- 'bakisi)

(ekim 2010, istanbul)

Monday, November 22, 2010

Thursday, November 18, 2010

japonun objektifinden

bir kisim okuyucu yazmadigim gunlerin hesabini sormus. tesaduf ki felekten calinan bu gunde ustume yapisan japon hallerine nispet yanimda fotograf makinasi yoktu. bir telefon ve bir instagram derdime derman oldu..
sabah kusluk vakti, Lexington avenue'dan ciktim yola. en muhlis battaniyeden sicak paltom ve bir cift rahat ayakkabimla. yurudum yurudum yurudum yurudum..
yolum 5'inci caddeyi kesti. dukkanlarin onunde fotograf ceken ve cektiren insanlarin, onunde durduklari ya da pozladiklari kareyi neden kayda deger bulmus olabileceklerini dusunmeyi seviyorum. ama daha cok rogar kapaklarindan tuten dumanin kosebasi sosiscisinden yayilan kokuyla birlesip cekilen tum karelerin arka fonuna yerlesmesini.
her yani ayri telden fikirdayan bu sehrin en sevdigim taraflarindan biri yoruldugum anda, bir demlik cayla, cam kenarinda bir masasina ilisebilecegim birden fazla kahvecisinin olmasi.
daha cok sevdigim bir sey varsa, o da cantamda, done done, yavasca, yazariyla sohbet eder gibi okudugum, bitmesinden korktugum bir kitabin olmasi. devami: kitap uzerine not almaya kiyamamam, yanimda kagit ve kalem olmamasi, garsondan odunc aldigim komik kalemle peceteye karaladiklarim, keyfin kelimelerle tarifsiz fotografi.
ayni gun ikibininci kareyi cekmekte israrci turist. en guzel, en renkli, en alimli zamaninda bir sehir. baktigim her yonun kadraja girmeye deger olusu.
donus yolunda rastlanan kalabalik. ne oluyor burada meraki. cok sukur ki basa ya meraktan bir sey gelmemesi. beles JohnLegend konserine ortadan dalis.
ikibininci kareye bes kala JointBurger'de gunu kapatis. hamburger, kola ve pattisten ibaret saglikotesi menu.
icimde kacan sanatci japondan bir turlu kurtulamayis. -SON

Monday, November 15, 2010

o kadar sevdim ki resmini

daha boyamam gereken koskoca bir sehir var. iyi ki.

Sunday, November 14, 2010

bir yasima daha girmedim

geleneksel bayram kutlamalarina bir degisiklik, bir yenilik, efendime diyim bir cokrenklilik getirmek hevesiyle, bu bayram mesela, herkesin bir koyun suslemesini onerir, yuzulerek cengellenmis kasap koyununa maydanoz takma eyleminin, susleme aktivitesine dahil olmadigini hatirlatirim.

en sevgili hurmetlerimle,
koyun m.

PS.bak kendim icin istiyorsam kebap olup comlege gireyim.

Tuesday, November 09, 2010

yoklugumda cok kitap okudum

bu siralar, siklikla, oturdugum sandalyeden asagi dogru kayip, caktirmadan masanin altindan suzulup, mumkunse 14 kati usulca gecerek, topraktan magma tabakasina karisivermek istiyorum.

Monday, November 08, 2010

dizimin dibi

Ekim 2010, Kekova

Sunday, November 07, 2010

ustume vazife 3

sokakta, caddede, sagda solda, cantasini, kolunu ve de elini bu sekil bukerek tasiyan o kadar cok insan var ki. sayamadim kac. o el, oje surduruyormuscasina yatay duzleme paralel acilmamissa, parmaklari ice donup uc kulhuv bir elham pozuna cevriliyor. gel gor ki kol dirsekte hep ayni dar acida. cantanin sap uzunlugu, agirligi, rengi, sekli ve pahasindan bagimsiz. normal sartlarda banane ama madem ki serinin adi ustume vazife, dayanamiycam dikiyorum tuyu.

Tuesday, November 02, 2010

ustume vazife 2

gozune taktigin gozlugun yuzolcumune A diyelim. yuzunun yuzolcumu de Y olsun. insan gozu karariyla A sayisi Y sayisinin ucte birine tekabul ediyorsa orda dur bebisim. ileri gitme nolur. gunes gozlugu havali birsey, kabul, ama bu ebadin b.kunu cikarma modasina uymak zorunda degilsin. yuzunu gunesten korudugunu iddia edebilirsin ama bunun icin gunes kremi ya da gunes semsiyesi de kullanabilirsin.

Monday, November 01, 2010

oksurME


yere dusen cocuga kizma gelenegi anadan kiza, haladan toruna, komsudan manava geciyor. ustelik yasla basla alakasi yok. bir turkiye klasigi olarak yine yeniden hastayim. saatte 79 kilometre hizla oksurebilecek siddetim var ancak ayakustu atlatmisim megersem gibi icime icime tiksiriyorum zira her ama herkesin neden hasta oldugum konusunda bir teorisi ve soyleyecek iki cift lafi var...
annane: yavrim, suyu gordun muydu ordek gibi sip sip! tabi hastalanirsin.
(bu otoriteye gore haftada bir kere hamamda siccacik keseli lifli yikanilmalidir. her sabah dusu, gavurun icat ettigi barizdir.)
anne: ayagina terlik giymiyorsun ki! kac kere soyluyorum.
(bu degerli otoriterimizin derlemelerinden daha once bahsederken bu sozu atlamisiz. kizzzimm terlik giy. gercekten, omrum boyunca kac kere duymus olabilirim acaba?)
kayinanne: soylemiyim diyorum ama yemiyorsun ki! sana o kadar kuru uzum aldim, kendim yiyorum.
(bu sevgili otoritemiz de diger annenin fisteklemesiyle cozulur. megersem ne doludur)
koca: saglam gonderiyorum hasta geliyorsun, yine sacini kurutmadin di mi?
(bu canimin ici otoriteye gore dunya uzerindeki butun hastaliklarin kokunu sac kurutma makinasiyla kurutabiliriz. yaz kis, her daim, dort mevsim. canim benim.)
madem oyle, attim surubumu cantaya, ver elini antalya.