Tuesday, September 25, 2007

Sevdim seni bir kere - sobe

Bakmayi ve ince gormeyi severim. Bazen caktirmadan takip etmeyi bazen icine dusup izlemeyi severim. Ayrintilari farketmeyi, butunu oldugu gibi kabul etmeyi severim. Dinlerken goze, soylerken yuze bakmayi severim.

Koklamayi severim. Lezzetini, temizligini, icerigini, sevip sevmedigimi kokusundan secerim. Temiz carsafin, demini alan cayin, dinlenen pilavin, banyodan cikmis kendimin, sulanmis bahcenin, ari maya silgisinin, bebek yuzune bulasmis seftali puresinin kokusunu severim.

Gulmeyi severim, en cok kendi kendime. Caya batirilmis biskuvinin, canak comlege boyanmis balik deseninin, kurutma makinasindan alinmayi bekleyen beyaz ve renklilerin yerine gecip hislerimi tercume etmeyi severim. Deli miyim neyim.

Friday, September 21, 2007

Cantamda ne var?

Normal sartlarda 'sana ne ulan' tepkisi verebilecegim soruyu soran KayipKedi olunca, kaybolma tehlikesini goze alarak biraz da aradiklarima dair ipuclari bulmak umuduyla cantami kurcaladim. Iceriden cikanlarla masaya polis yazmaya calistim, basaramadim.

Kutlesi (hacim carpi yogunluk) sebebiyle ele ilk gelen parca telefon. Kapi arkamdan kapanmasin diye, arabam parkettigim yokustan kaymasin diye ya da bir gun maca gidersem sinirlenince sahaya rahatca firlatabilecegim olculerde. Evden telsizi kapip komsuya inmis hissi veriyor bazen...

Ikinci parca ev, araba, lablar, ofis, bolum kapilari, benzin deposu anahtarlarindan ibaret anahtarligim. Aksam vakti belimden sarkan zinciriyle etrafa yaydigim bekci imajindan rahatsiz degilim.... Anahtar ve telefonun cikmasiyla rahatlayan cantanin demirbas elemani cuzdan. Kendimi bildim bileli erkek cuzdani kullanirim. Katlayip arka cebe sokma hareketinin hastasiyim....
Curcunaya yenilerde dusen bir baska parca fotograf makinasi. Japon turistlerinkinden olmasi bakimindan musait olsun olmasin her yerde cikarip oynayabiliyor, utanip sikilmadan gorgusuzce fotograf cekebiliyorum (fotografta yok haliyle)...
Bath and Body Works'un e-mailini verenlere beles dagittigi mentollu dudak parlaticisi (tadi super). Fotograf makinasinin gunlerdir aradigim bilgisayar baglantisi kablosu cikti inanmiyorum. Nerden dusmus bu buraya...
Numarali gunes gozlugu. Lens takmaya mecalim yoksa ve gozlukle karizma cizdirmek istemiyorsam bu arkadas hayat kurtarir. Altyazi okumak adina sinema salonunda takmisligim vardir.
Kol saati. Menepoza daha vakit var lakin son zamanlarda konsantrasyon aninda el kol ve boynumdakinden sikilma, kurtulmaya calisma halleri basgosteriyor bende. Henuz ust basima karismiyorum cok sukur.
Ipod ve cantadakilerin bir butun halinde disari cikisini saglayan kulakligi. Gerektiginde sac tokasi olarak kullanilabilen sari uzun bir kursunkalem. Kiskacli bir toka. Iki adet boncuklu bilezik. Bir buyuk silgi. Bir tesbih. Turkiye'de olsam secim sonrasi joker niyetine diyecegim ama bu annemin saglimen konmam adina havaalaninda cantama attigi bir parca. Bir dahaki sefere daha dogrudan yollarla beni tehlikeye atmasini onermeliyim, arapca ayet yazili bir sayfayla mesela...

Wednesday, September 19, 2007

Talep fazlasi mal-lik

Yoklugumda beni ozleyen Cinli teyzeye memleketten hediyeyle dondum. Kapi kapi dolasmaya vakit yoktu herkese bir ornek canak comlek aldim. Pitpitli kagida sarili canagi onune biraktim. Acti bakti. Bizde bundan cok var dedi. Turkce dusunup Ingilizce alinmak yerine, hediyemin Ingilizcesini (China) dusunup Turkce utandim. Iyi niyet birimi cinsinden malligimi arz ederim...

Tuesday, September 18, 2007

Mesaj kaygisi


Istanbul'u mesken tutanlara, Bodrum senin Bozcaada baskasinin gezip tozanlara, beni buralarda kimsesiz ve telefonsuz koyanlara sesleniyorum: mektuba yazacak sozum kalmadi aman. cabuk don. stop.

(anamin karnindan ozleyerek cikmisim mubarek, yazdigim ilk mektubun ilk cumlesini seveyim)

Sunday, September 16, 2007

Friday, September 14, 2007

Siradaki parcayi kendime istiyorum

Iki kupe bir oje alip, numarasi uyan tum ayakkabilari deneyerek raflari ve kafami dagitmaya gittigim alisveristen iki sunger bir dag meltemi kokulu bulasik deterjaniyla dondum. Amacimi ve torbamdakileri farkettigim an dusundum. Büyüdüğümü biliyorum coktandir da ne vakit öldüğümü hatirlayamadim...

Wednesday, September 12, 2007

self-durtuk

Ey MorKoyun bugun tezin icin ne yaptin?
e-vicdan

Tuesday, September 11, 2007

Seyir defterimden - Agustos 23, 2007


Erkek tarafinin evi, musait bir yer
Ev ev degil Kemeralti carsisi. Uc oda bir salon, bir balkon, bir mutfak, bir koridor ve bir banyo mutemadiyen insan dolu. Ev ici hareket tamamen difuzyon prensibine dayali: metrekareye dusen kafa sayisi oda ust limitini asiyorsa bosluklara ak. Kahvalti ve yemek saatleri gunun en eglenceli vakitleri. Asla tam kadro masaya oturmak mumkun degil. Karnini doyuran sekiz kisi hanedanini secerek masadan ayriliyor, sonraki sekiz tabagini dolduruyor. Yemekler kazanla da pisse, tencereyle de masaya gelse o ogune pisen o ogunde bitiyor ve herkes doymus oluyor. Bereket denen boyle bir sey olsa gerek...
Bir gun onceden ertesi gunun hela mesguliyet plani yapiliyor. Aciliyeti olanlar maruzatlarini belirtiyor, soz konusu aciklama ahali heyetince uygun gorulurse oncelik maruzat sahibinin oluyor. Gun isigindan yararlanilan saatler suresince bir normal+bir acil durum banyo kullanim hakkinda pratiklik ve islevsellik sart. Zira zaman asimi kapinin disindakiyle iceriden gereksiz muhabbete girme durumu yaratiyor ki sifonun kamufle edemedigi desibeller, acik duran apartman boslugu penceresinden, 24 daireli apartmana canli yayin imkani sunuyor... Sifon demisken, annemin asiri hassas su tasarruf polikasi geregi iceri yerlestirdigi kallavi siseler, hazneden bir bahar esintisiyle serpistiren yagmur siddetinde su gecisine izin veriyor. Su goturmez gercek dedikleri de bu olsa gerek...
En hakiki eglence yatma zamani basliyor. Insanlar odalara pay edilip yastik pike carsafli lojistik destek saglandiginda annemin yuzu guluyor. Misafir guruhunun neseli ve paylasimci tabiati aksi durumlara mahal vermiyor. Umulan degil bulunan kabul. Cekirdek ailesiyle yuzyuze dakikalara, odasina, esyalarina, sehriyeli pilava hasret ben bile degistim. Yeniden evin kiziyim. Bulasik makinasi bosaltir, bos zamanlarimda pecetelige pecete katlarim. Keyfim yerindeyse koridoru bile viledalarim...

(resim 3 yas civarlarindan, ondeki bisiklet ben arkadaki agabeyim, oklu olan da sicagindan muzdarip oldugum Izmir gunesi, sacimdan savrulanlar ustumuzden gecen kusun halt yemesi mi benim incilerim mi yoksa damlattigim ter mi ayirt edemedim)

Saturday, September 08, 2007

Maket gemi fotoromani

Asama 1. Kutudaki resmin heybetine kanilir. Bitmis hali beyaz yelkenleriyle vitrin caminda suzulurken hayal edilir. Hayaldeki camli vitrin evde yoktur ama olsundur.
Asama 2. Kutu acilir. 2+2 elle ise baslanir. Etrafa yayilan pafta pafta kagitlar, sirim sirim cubuklar, kaidesinden bile ayrilmayan kiymikli sunta parcalari sevki azaltamaz. Oysaki MacGyviri gelse isin icinden cikamaz...

Asama 3. Bir kere kutudan duz plaka halinde cikan parcalara gemi bombesini kaba kuvvetle vermek yanlistir. Zaten paftalardan birinde kucuk puntolar der ki: agac yasken egilir. Ama artik cok gectir. 26 rakaminin yaninda yatan parca ibret-i alemliktir.

Asama 4. Hava kararmis, sabir tukenmistir. Ismail YKvari soylemler esliginde maketten nefret edilir. Elde tanidik ne varsa (direk, yelken) gemiye monte edilir. Artan parcalarla belki birgun bir baska gemi uretilebilir. Artik bir gram boyayla bin kusur ortulmelidir...

Asama 5. Esere kalici bir isim verilir. Her sartta yuzmesi temenni edilir...


Asama 6. Her zaman asamalari takip etmek gerekmeyebilir. Onemli olan niyetse, kismet hayaldekinden farkli olabilir. Bir daha maket diyene agzinin payi aciklamali detaylariyla verilir...



Son

Wednesday, September 05, 2007

Seyir defterimden - Agustos 20, 2007


NewYork-Istanbul, THY, orta dortlunun ortasi

Kaptan ikide bir ucagin diafon sistemine yuklenip gereksiz aciklamalarla biz yolcularin kafasini karistiriyor. Apartmanindaki sistemi de ayni siklikla kullanip kullanmadigini merak ediyorum. Son beyanati Ataturk havalimaninin yogun trafigi sebebinden Cekmece golu uzerinde bir suredir bekliyor oldugumuz yonundeydi. Thy’nin maddi sikintilari malum, beklemeyi peygamber vitesinde yapmiyor olmasi temennim…

On caprazda, koltugun yatis acisi sinirlarini zorlayan hanim teyze, az evvelki son servis sirasinda hosteslere honkurdu ve boylelikle o kadar da hanim teyze olmadigini anladik. Tartismayi takiben, teyzenin, agzi acik su sisesini etrafa savurmasiyla islanan ergen sivilceli genc kizin da tartismaya ortak olmasi kabini bir anda senlendirdi. Patirtinin sebebi ucakta sise suyu kalmamasi ve Panter teyzenin bundan hukumeti sorumlu tutmasi idi. Su sikintisinin bu denli erken bas gosterecegini tahmin etmemistim. Kesintilerin psikolojik etkisi fizikselinden siddetli besbelli…

Yanimdaki koltukta her din ve turden insani bagrina basmis, hayatini insanligin barisina adamis aloha gomlekli bir Amerikali var. Gazeteciymis. Yol boyu sohbet ettik. O, dunya barisi icin neler yaptigini anlatti ben elma suyu pastorize ediyorum demeye cekindim. Sustum, dinledim. O kadar guvercinsen ondeki teyzeyi dunyayla baristir da gorelim...

(ucakta elime aldigim ilk renkli resimli gazetede teyemmum esprisinin gercegini okudum)

Monday, September 03, 2007

Pek icli kofte

Ben boyle guzeldim, gerisi falan filandi. Kofteler kadar afiyetti gunler, kofteler gibi sayili. Gecip gitti, alisamadan bitti. Damagimda tadi, tadini hatirladikca mideye agirligi kaldi. Tepsiden uzaga dusmus kofteyim yeniden. Icli mi icli...