Friday, June 20, 2014

ZekaiTunca'nin sesi ne acayip degil mi? Insanin kalbini kucuk tatli pitpitlarla durtup havalanmamis kuytulara oksijen basiyor filan. Hatta olmaz ya, o ses tonuyla bestesinde yedi sulaleme alenen giydirse ben o tatli bahar esintisinin etkisiyle beni ve sozkonusu sulalemi asla susuz asksiz birakmayacagini filan hayal ederim. Beni aylar sonra yazmaya heveslendiren tek basina bu ses degil elbet. Mesela birkac gun once sabahimin en verimli saatlerini basbasa 1,5 metrekarelik bir odada gecirdigim sekizyuzonyedidebirin onyedibindebirden kucuk mu buyuk mu oldugunu anlayabilmek icin gozumun onunde kagida yuksek sesle 'this eats this' (bu bunu yer) isareti cizen bilimsel kadincagiz. iste o an dizimi dizinden ayirip o kitir spreyli kafasini bagrima basmak icin kendimi zor tuttum. anlattigi seyden bagimsiz gozlerinin icine bakip hayatin onun icin yer yer ne kadar zorlasabilecegini hayal etmeye calistim. basaramadim. bu yaziyi toparlayip bir ortak sonuca varmanin mumkun olamayacagini senelerin tecrubesiyle bildigimden direk yazacagim. diyecegim o ki, giristeki adam gibi uhrevi bir sesin yoksa ya da baska bir ozelliginle karsindaki insani buyuleyemiyorsan, yani insanlar gercekten ne dedigini dinliyorsa isini iyi yap salak kadin! salaklik biyolojik, toplumsal, ideolojik her ne kaynakliysa pek dogal pek tabii. basimin ustunde ve hatta bizzat bende var. ama bunun farkinda olmayana, sirf bu yuzden yapmasi gereken isi yapmayana tahammulum yok.
iste bu yuzden zaman zaman insanliga kustugum dogrudur. bamyami pisirir, kitabimi okur, cocuguma ogleden sonra seftalisini dograr, obez baligimi doyurur, son derece firtinali yasantima kaldigim yerden devam eder giderdim. bir sure.
sonra insanlik krem peynire ben bloguma.
hosgeldim.