Wednesday, October 31, 2007

gunlukle sohbet


  • Ceni (evarkadasim) bugun kendine cay demlemis. Benim porselen demlikte, demlik posetle. Dun de eve alisveristen bir kutu hurmayla dondu. Tarhana corbasi ve nohut yahnisinin tarifini aldiginda bu kadar endiselenmemistim.

  • Masamin altinda bir koli satsuma mandalin duruyor. Kendimi tenefuse cikarip, bir dilimi once zarindan ayirarak, bir dilimi kosesinden isirip once susuz birakarak, son dilimi beyaz porcuklerinden ayiklayarak yerken, zaman ve anilar film seridi gibi geciyor. Kabugunu ikiye bukupte fistiricak goz olmayinca mandalinin de tadi olmuyor. Basparmaginin tirnagini mandalinaladigina degmiyor inan.

  • Kucukken herkes mandolin kursuna giderdi. Ben gitmedim.

  • Ne Ahmet’e ne Necdet’e tahammulum yok artik. Hepsi gitsin Aksak geri gelsin. Cinarsiz ve Mavisiz. Maide kalabilir. Komsu teyze baska diziye kacmis, annem mi ne, o da geri gelsin.

  • Annem zirp pirt telefon edip nasil oldugumu, ne yaptigimi soruyor. Dunden beri degismedigini soyleyince kusup kapatiyor. Bir sonraki telefona kadar. Sabirli kadin vesselam.

  • Saydim, dokuz aydir sac kestirmemisim. Az biraz sakalla UgurTutuneker'e benzeyebilirim.

  • Iki gundur belim tutuk. Ekvator bolgesine sardigim sicak tutucu katmanlar sayesinde Husmen agamsi gorunum ve salinim icindeyim. Sabah saglik merkezini aradim. Oturamiyorum dedim hemsireye. Advil ic sirtustu yat dedi. Tesekkur ettim. Bol sivi alip dinlen’li grip versiyonunu aratti bu seferki recetesi.

  • Opitimi* baslatin dedim. Illa form dolduracaksin dediler. Hem bir suru is hem masraf. Biktim yeminlen dunyevi islerden. Ikinci kattan uzatmaya yetecek saclarim var Pirens efendi. Sari degil ama kahverengi. Sen diyorsun imkansiz.

  • Ben diyorum, Halovinimis bugun. Nerde o eski cadilar, kostumlu sapiklar, bayramlar. El opup seker istemeye kapimizi calan tek velet yok. Seker de yok aslinda. Mandalin var.

*OPT (optional practical training): Ihtiyari uygulamali egitim. ABD'de bir yabanci ogrencinin, egitim aldigi dal uzerinde pratik bilgi edinmesi icin mezuniyetten itibaren baslayan 12 aylik calisma hakkidir. Kaliciysa, sure bitene kadar is bulup ogrenci vizesinden calisma vizesine gecmesi gerekir. Is bulunamazsa evdekilere dolmalari sarmaya baslamalari icin talimat verilir.

Tuesday, October 30, 2007

Enginar projesi

24 sene yasadigim evde hic enginar yememis olmam benim sucum degil elbet. Enginari davulcularin tokmak niyetine kullandiklari rivayetine inanip isin aslini hic merak etmedigim icin belki biraz suclu olabilirim. Ama, bir alana bir bedava etiketine dayanamayip en gereksiz zamanda eve iki enginarla gelmem tamamen benim sucum. Bre koyun, en az 5 tane enginar tabani sigabilecek konserveyi zaten satiyorlar 3.5 dolara, sen vermissin iki tokmaga 3 dolardan fazla. Hem daha enginar kalbi nasil fethedilir, tabana nasil hitap edilir haberin yok...

Karistirdik pek tabi internetten uc bes site. Dudukluye at hasla diyorlar genelde. Mutfagimdaki en komplike alet bavulumda getirdigim ocak ustu, kistirmali tost makinasiyken duduklu ne arasin. Koydum normal tencereye. Serde maceraperestlik varsa yol yordamla ugrasmiyor insan. Daha icinden ne cikarabilecegim bile suprizliyken limon da ekledim, kararmasin diye...

Selen demis ki: rengi degisince yapraklari koparip zeytinyagli sosa banarak ye. Fikir guzel, teoride. Pratikte yorucu. Bal icin keci boynuzu yemek gibi. Ha ben keciboynuzunu kemirmeyi seviyorum, balinda gozum yoksa o baska... Bir yaprak iki yaprak derken fenalik geldi haliyle yoldum yapraklari tomar tomar. Enginarin kalbine ulasacagimi sanirken yoluma gogus killari cikti...
Ister allik sur ister yagli boya, hatta boya badanaya uygun kalitede. Samur firca halt etmis. Gonlum hic de razi gelmeyerek killari kopardigimda en nihayetinde tabana ulastim. Ama aklim hala yol ustunde rastlayamadigim, hangi arada kaybettigimi bilmedigim kalpte. Sagdan soldan tiraslayip bir butun taban gorunumune kavusturdugum minik parcanin, o haliyle yenemeyecegini anladigimda kendime yiyecek baska bir sey hazirladim. Ayni yollardan gecen yoldas taban da hazir oldugunda uzerlerine aldigi kadar sebze istifleyip tekrar ocaga koydum.

Koparma ve silkme dahil toplamda iki kucuk parca enginari tabaga koyana kadar gecen zaman, islem sirasinda cikan kabuk, sap, yaprak, kil ve cop de goz onunde bulunduruldugunda, telafisi imkansiz bir kayip. Peki ben akillandim mi? Sanmam.

Sunday, October 28, 2007

Neyse halim

Son kahveden cikan falim: sol bastan,
geyik Bambi, Hansel, agackakan Vudi.
Hayirlisi.
(not: geyik meyik gorunmuyor diyorlar, bakmayi bilen yazsin bir zahmet ne gorundugunu)

Wednesday, October 24, 2007

belirtiler


Mezuniyete bes kala felci (mbkf) Terminal graduate paralysis

Belirtileri: kronik, gucten dusuren ve kimi zaman oldurucu olabilecek bu durum, yuksek lisans calismalarina kendini adamis populasyonun karsi karsiya oldugu davranis bozukluklari icinde en ciddi bicimde tehlike arz edeni ve belki de en yayginidir. semptomlar genelde yuksek lisans calismalarinin dorduncu senesinde gorulmeye baslanir, yine de disiplinden disipline farkliliklar arz edebilecegi soylenebilir. ilk isaretleri genelde orta derecededir, bu nedenle fark edilmeyebilir ya da gormezden gelinebilirler. hastanin medya aliskanliklarinda bir degisiklik bu belirtiler arasindadir. hasta, evvelden duzenli takip ettigi akademik dergileri bir yana birakip southpark, hatta reality showlar (bkz: size anne diyebilir miyim) izlemeye baslayabilir. daha ileri seviyede semptomlar arasinda tez basligini surekli degistirmek, asistanlik gorevlerine asiri zaman ayirmak, binlerce saatlik calismanin urununu surekli yanlis kopyalamak, hatta olasi bir bilgisayar hatasi sonucu kaybetmek yer alir. yine ilerleyen zamanlarda, tum dusunsel aktivitelerde fark edilecek derecede dusus; asiri heyecanlanma; gece terlemeleri; kaynakca korkusu; virgul takintisi ve danismanindan kacma gibi davranislar gorulebilir. en uc orneklerinde, hasta epistemolojik afazi (kimsenin hicbirsey bilmedigine yonelik derin inanc); marazi derecede kendisine deger vermeme, bunun yani sira paranoyakliga varan her olayda kendini kurban olarak gorme; acik, basit ve anlasilir bicimde yazabilme yetisinin kaybi gibi cok ciddi bozukluklardan magdur olur ve ne kadar acidir ki ergen donemde veda ettigini sandigi aknelerle yeniden bulusma; hatta ve hatta parmak emme, altini islatma gibi psikolojik gerilemeler de yasayabilmektedir. 'dosyalamada hata' vakasi mbkf'nin ozellikle ic burkucu ve cok az anlasilabilmis bicimlerinden birini temsil etmektedir. bu vakalarda hasta, tamamladigi tezini dosyaladigi, son rotuslarini yaptigi gecede bilinmeyen nedenlerden oturu ortadan kaybolmaktadir.

Doktoracilar, siz de daha fazlasi varsa hastaliklarin devami icin:

the chronicle of higher education
the chronicle review
march 4, 2005
advanced symptoms of advanced degrees
by lawrence douglas and alexander george
Turkcelestiren: (oridikgubidik, 05.03.2005 , eksisozluk)

fotograf: durumun anlam ve onemini vurgulayan bakis

Monday, October 22, 2007

Doktoracinin gunlugu

Tezimin, siz olmasaydiniz bitiremezdim sayfasina, EzgininGunlugu'nu tez danismanimdan once yerlestirmeyi uygun buldum. Sayisi sasan up-all-night gecelerinde, sarkilardan aldigim yardim asikar. Hem, isi yokusa surduklerini, tek gozum kalana dek yazdigim sayfalari boydan boya cizdiklerini, olmamis bastan yaz dediklerini ve bilime katkimi sorguladiklarini da hic gormedim. Dinlerken, menekse sular gibi hissediyorum kendimi, vaziyetimi unutup. Gokyuzu cigerime doluyor ve ben terliklerimi alip kacmak istiyorum. Kosarak.



(ofis penceresinden gunbatimi)

Saturday, October 20, 2007

Güzel dostum

...bu ne beter çizgidir bu
bu ne çıldırtan denge
yaprak döker bir yanımız
bir yanımız bahar bahçe...

Sonbahar, 2007
(fotografin renkleriyle oynanMAmistir)
alinti: H.H. Korkmazgil

Thursday, October 18, 2007

Pes ediyorum

Ilk senemde, ben de, yanimda kalan tek tanidik ismi kaybetmeme cabasindaki her gururlu Turk genci gibi, bardagimin uzerine yazilmak uzere adim soruldugunda gercegi soyluyordum.
Isminiz? Bilge. Ha? Bilge. Ne? Bi-ay-el-ci-i, bilge. Ha, ilginc, neredensin?? Japon desem yer misin? Sar basina gereksiz muhabbetin yeniden. Ben sabirli. Ben Turk.

Sonra sonra birakiyorum gururu kenara, i harfimin noktasini biraktigim yerin yanina. Kendimce sistemle dalga geciyorum guya. Bir gun Meri oluyorum, bir gun Keyt, filmlerden aklimda ne kaldiysa. Ha yine nereli oldugum soruluyor daha ilk selamimda, o baska, maksat sayiyi azaltmak. Mubareklerin cocuga degisik isim koyma meraklari da yok ki. Her bes isimde bir listenin basina donuyoruz. Soyledigin ismi unutup kizcagizi bas bas bagirtmalar da cabasi. Beni gidi cin beni.

Gel zaman git zaman istikrarsizliktan yoruluyorum. White chocolate moka geliyor, soy late gidiyor ama siparis ettigim kahveler kadar sahsiyetimin olmayisina bozuluyorum icten ice.
Isminiz? Co. J ile mi C ile mi? Allah seni bildigi gibi yapsin canim. Bir cay koyacaksin surda tek harf icin sunca muhabbete degdi mi? Bayan, J mi C mi?? Hicbiri.


Ecnebi isimlere vedam iste bu sonuncudan sonra gerceklesiyor. Ben bitkin. Ben yorgun. Ustelik kapidan girisimde: 'Ooo hosgeldiniz, nasil geciyor gununuz, ozlettiniz kendinizi, hahaha, dunden beri', turu espirilere maruz kaldigimda alttan aliyor, eh taniyorlar haliyle kucuk yer, fikriyle turuncu lambali mekana daha bir isiniyorken, akabinde doldurdugum musteri anketinde, kahvenizi yapan sahis kapidan giriste size, 'ooo hosgeldiniz, nasil geciyor gununuz deyip, sizi taniyor oldugunu belli etti mi?', sorularini gorunce soguyorum muesseseden birden. En azindan heceleme derdi yok dusuncesiyle kalan dort harfi de koparip atiyorum ismimden, hic acimadan.

Isminiz? Bi. Nasil? Bi. Hahahaha sadece Bi mi? Evet. Fis alir miydiniz? Almam.

Gunler boyle geciyor iste. Ben suskun. Ben anonim. Taa ki bugun bardagimda bunu gorene kadar...

Wednesday, October 17, 2007

Dayet kouk, please

Su hayattaki en buyuk korkularimdan biri, sicak bir yaz gunu, kalabalik bir caddede bir yandan yuruyup bir yandan her hangi baska bir isle mesgulken, az once alip actigim kutu kolami, elimde, merkezden gecen y-ekseni etrafinda farketmeden dondurmus olmam neticesinde delik kisminin yukari uca gelmesini takiben (resimdeki gibi), pozisyonunu kontrol etmeyerek kafama diktigimde, kolanin bogazim yerine gozume kacmasindan ziyade etrafta bu ana sahit insanlarin varligidir. Bundan daha korkuncu, olsa olsa, silikon tabancasi olmayan bir kocaya varma olasiligimdir.

Sunday, October 14, 2007

Gecmis zaman olur ki...

Bes kusur yasimda okur yazar oldum. O yillarda ataga kalkan okuma yazma seferberliginin hedef kitlesi degildim belki ama televizyon izleyerek katildigim Meral ogretmen ve kafasi iyi calismayan sinifi sayesinde aradan cikiverdim.

Alti yasimda anaokuluna basladigimda, sinif elemanlari yukari ve asagi bakan cadirlarinin uclarini denklestirme cabasindayken, ben, iki ortali guzel yazi defterimin alti cizgili satirlarina sol anahtari kivrimlariyla dizdigim harflerimle, yeni kelimelerimi cumle icinde kullaniyordum. Bugun, elimle yazdigim yazilari, eli kalem tutan saglikli insan kolu acisiyla yazabiliyor, deftere ust kenardan bombeli yaklasmiyor ve cogu zaman solakligimi caktirmiyorsam, o zamanlar ziyadesiyle bos kalan vakitlerimi bu tip ergonomik calismalara ayirdigimdandir.

Yedi yasimda gercek okula baslama vakti geldiginde, cocugu okula baslatma hevesinin neredeyse tamamini agabeyime harcamis ebeveynim, o siralar kucuk kardesim projesini hayata gecirmekle mesguldu. Birinci sinifi atlayip okula ikiden baslamam fikri, fiziksel yonden ezilme ihtimalim goz onunde tutularak gecistirildi. Minyon olsam neyse, tamamen okul mudurunun halt yemesi. Yasitlarima tur bindirme firsatini da boylelikle kaybettim.

Kibrit kutusundan hallice, batmamis kooperatif evimizin-o yillarda parasini odeseniz bile kooperatifin anahtarini almak herkese nasip olmazdi-bagli bulundugu semtin okulu, apartmanimizin hemen arkasinda yukselen tepenin basindaki Esentepe ilkogretim okuluydu. Sozu gecen tepenin yamaci birkac gecede kondurulmus evlerden olusuyordu. Okullu olup sinifimi doldurdugum 69 arkadasim gibi ben de heyecanliydim. En az benim kadar heyecanli olan annem, beni okula getirip ilk tenefuse kadar caktirmadan etrafta fink atmis, saati geldiginde, arkadaslarin cogunlugunun cantasindan cikan yarim somun ekmek arasina surulmus tereyagli beslenmeleri gorunce sebebini sonradan anladigim mahcubiyete karismis uzuntuyu saklayamamisti.

Bizim okulun tasiti yoktu. Sabahlari okula, yetmis derece egimli yokusu tirmanarak variyor oglenleri bosa alip asagi salmak suretiyle rahatca evime donebiliyordum. Ucuncu gunumde cok sevdigim ogretmenim tarafindan ogretmen yardimcisi secildim ve geri kalan gunlerimde odevleri kontrol edip beser beser bile ilgilenmek mumkun olamayan kalabaliga okumayi sokturmekle gorevlendirildim.

Ilk haftamin bir gunu evde, gunluk olan biteni anlatiyorken, annem, ogrendigim ilk okul sarkisina istek yapti. Sarkiyi, daha ilk duyusumda, aksani, vurgusu ve yansittigi duygusuyla tastamam ogrenmis olmamin hakli gururuyla soyleyip bitirdigimde annem aglamaktan helak olmustu. Biricik ortmenimin hemfikri ve israriyla, ilerleyen haftalarda beni, araya torpil sokmak suretiyle Izmir’in en guzel yalilarinin bulundugu semtin ilkokuluna nakil ettiler. Yeniden birinci sinifa. Sarki mi?

Kaslarin arasina domdom kursunu degdi way, domdom kursunu degdi.
Bir avci vurdu beni way, bin avci beni yedi.
Aehh dedim agladim, yaremi bagladim
Egdi yar boynumu egdi, Allah kerimsin dedi, hancer yarasi degil,
Domdom kursunu degdi.


Benim, arkadaslarima fis sokturdugum zamanlari, nakil geldigim siniftakilerin iyi degerlendirmesine sevinmistim zira hepsini okur yazar buldum. Artik esittik, ayni seylere hayret edebilirdik. Sinifla cabuk kaynasmanin otesinde, haftalarin deneyimiyle, bes sene elden birakmayacagim sinif baskanligina secildim yine. Hizli okuma yarismalarinin birincisi, en muntazam el yazisinin sahibiydim. Sene baslarinda yoklama listesini, sene sonlarinda karneleri yazip, Pekiyilerin P’lerini ekseriye ayni boyutta tutmaya ozen gostererek ilk okulumu bitirdim. En tatli anilarin biriktigi kooperatif evinin onunden gecerek okula giden, adini hatirlamadigim ortmenime, o evde oturdugumuz surece, karsiliginda aldigim kocaman gulumsemeyle, camdan el sallamaya devam ettim.

(Resimde de gorulen aciklamali anlatim begenim kucuk yasimdan baki)

Tuesday, October 09, 2007

Selam ben Morkoyun,
Yazma, konusma, tepki verme ve iletisim istegimi suresiz izne cikardim. Muhtemelen cizerim, onlar da burada olur.
Kimse gormeden yenen tatlinin kilo yapmadigini, bayram harcligi icin yas siniri olmadigini, radyodan oyun havasi dinleyerek kahvalti hazirlamanin ayricaligini ve gonul almak icin bundan daha iyi firsat bulunamayacagini hatirlatir, simdiden iyi bayramlar dilerim.
Sevgilerimle...

Sunday, October 07, 2007

Saturday, October 06, 2007

Uc film birden



Film elestirisi denince bir dururum ben sevgili okur. Bu denli cekinmemin sebebi, yeni dokulmus cimento kivamindaki bellegime kazinmis, tam ismini hatirlayamadigim bir televizyon programidir. Adinin Alin oldugunu hatirladigim, Hurriyet gazetesinde de film elestiri kosesi yazan kivircik siyah sacli melun bir kadin, gozluklu ve kel kafali, saksakci bir adam ve onemsiz biri daha bir masanin etrafinda gozumde canlanir hemen. Bunlar trt2 oldugunu dusundugum bir kanalda haftanin belirli gunlerinde bulusur, az sonra yayimlanacak filmden once, zaplayarak kanal kanal dolasan akli basinda televizyon izleyicisine, entel bir ortam yaratmislar da tatli tatli sohbet ediyorlar imaji verirlerdi. Oysa kazin ayagi oyle degildi. O Alin kod adli kadincagiz gelmis gecmis, piyasada olan olmayan tum filmlere ve yonetmenlere acimasizca giydirir ve olumsuz tutumunu kendinden cok emin bir tavirla sergilerdi. Dunya gozuyle hicbir filmi begenmedi. Yeni yeni olusmaya baslayan sinema zevkime vurdugu darbelerin etkisini hala hissederim. Simdi izledigim filmlere gecelim...

Volver/Ispanya
Gozlerim Raimunda'nin poposuna takildi film boyunca. Bu kadin (Penelope Cruz) hep mi kum saatine benzerdi sonradan mi boyle oldu diye. Zaten alt yazi filan okumadim. Tanistigim tum Ispanyollar gibi, anlamak icin bir turlu rahat durmayan el, kol ve mimikleri izlemek, tatli tatli akan dilin keyfini surmek yeterli. Kadin kadina bir film ve cok eglenceli. Yemegin salcalisi, kadinin kalcalisi buyurmus meger Almodovar amca. Filmde, anac, guvenilir, gormus gecirmis kadin imaji adina yapay popo takilmis Raimunda'ya...

Pan'in Labirenti/Meksika
Tesadufen baslarken yakaladim televizyonda. Yine aksanli Ispanyolca takti kancayi kulagima. Labirenti kesfeden Ofelia'nin ismini duyunca hangi film oldugunu anladim. Insan aklinin varligini ortaya koyus bicimine, filmin gecislerine hayran kaldim. Yer yer icimden sessizce yer yer siddetli sumkurerek agladim. Haftalarin birikmis depresif duygulari katalizor etkisi yapmis olsa bile bu film harika.

The lives of others/Almanya
En guzelini sona sakladim. Bu senenin yabanci dil oskarini Ofelia'ya birakmayan film. Iki saatin ustunde olmasina ragmen bir dakika gozumu ayirmadim. Biraz huzunlendim, bazen gulumsedim ama en cok insanin insana eziyetine sinirlendim. Basroldeki anlamli mavi gozlerin (Ulrich Muhe) gectigimiz aylarda vefat ettigini ogrendim. Ben bu filmi cok sevdim.

Tehlikeli yazar takiminin bir grubu hakkinda diyor ki Stasici amca: Insansiz yasayamazlar. Yeterli sure izole edilir, insanlardan ve hayattan ilisigi kesilirse, serbest kaldiginda aylarca ve yillarca yazi yazamaz. Yazamamak olumdur, o zaman bir daha endiseye gerek kalmaz.

Thursday, October 04, 2007

Dostlarim (Adapted from Okan et al., 1850)


Benim en iyi dostum, cayim ve nutellam
onlar da terkederdi, doktora tezi yazmasam
uc makale fazla yayimladin da ne oldu şimdi
dünyada akademi denilen kelime yalan...

Boynum kireclendi satir satir yazacam diye
halimden anlayacak o tez danismani (advisor) nerede
goz altlarim torbali bezdim ulen hayattan
yillardir okudugum yetmedi mi, gercek hayat nerede...

Her akşam efkar basar garip gönlümü
dalarim kasikla nutella kavanozunu kirasim gelir
haftasonuna bitirsem su yazdigim bolumu
ah ettikce boyle kadere tukuresim gelir.

(Parcayi, fotograftaki insani yardim paketini gonderen Komsucan'a armagan ediyorum :)

Monday, October 01, 2007

Bir model bir modele bre model*

Bazen bazi cumartesilerin diger cumartesilerden uzun olmasinin sebebi kisinin sozu gecen cumartesiye hic de cumartesiymis gibi davranmamasindan kaynaklaniyor olabilir ve icinde gereginden fazla cumartesi kelimesi gecen bir cumle en az bahsi gecen cumartesi kadar anlamsiz ve sıkıcı hale gelebilir...
ben, Eylul 15,

Kimi zaman hayatin herhangi bir yilinin uc yuz elli gunu biribirinin ayni gecip giderken, bazen bir tek gun, bir suru yeni kelimeyi ayni cumlede kullanir gibi yasanabiliyor ve sozu gecen gunun aksaminda yazilan kompozisyonda konu butunlugu aramamak gerekiyor...
yine ben, Eylul 29,


Insanin, zamana (x) gore fikir (y) degiskeni fonksiyonunu modellemeliyiz. Polinomun derecesini cinsiyete gore yukseltmeli, sabit terimi cocukluk ozgecmisine gore secmeliyiz. Model degiskenlerini (cografi konum, sosyal cevre, karakter...) bir bir tespit eder, predicted** ve observed*** arasindaki farkin standard sapmasina gore kisinin dengesizlik faktorunu belirleyebiliriz. Olasi aksilikte sermayeyi mean square errore**** yukleriz belki de... Zor tabi, cok calismak lazim. Hem, muhtemelen yapilmisi vardir, pogaca almaya ugradigim beseri bilimler fakultesinde... Bir de benim once kendi tezimdeki modelleri halletmem gerekiyor... Kismetse*****.

(*gel beraber Morkoyunun burnuna tek gelisli otoban doseyelim, zaten bugunlerde baska yerden soluyor demis, **tahmin edilen,***gozlenen,****hata payi filan olsa gerek,*****amin)