Saturday, December 29, 2007

curiosity kills the cat

Seytan durttu. Bes yildir sadece bir kere neciymis bu dukkan merakimdan burnumu kapisindan uzatip baktigim Sephora magazasina daha fazla kayitsiz kalamadim. Ev arkadaslarimdan komsu kizlarina Sephora da Sephora. Neee benim haberim yok muymus? Nasil olurmus. Olmus iste kardesim... Makyaj malzemelerine ilgisizligim sevgisizligimden degil aslinda. Seviyorum ben de. Ama renklenmeye, cumbur cemaat kremleri aynanin onune dizmeye neresinden baslanir karar veremeden omrumun ilk otuz yili gecti bile. Derken, bugun kendim icin buyuk bir adimla Sephora'ya daldim. Once kibar ve cekinerek parfumleri ustume sikmadan kokladim. Bir yandan da etrafta uclu besli gruplarla define sandigi desen kadinlari kolladim. Paylasimci ruhu izledikce ben de rahatladim. Paltomu cikarip kendime krem kokteyli hazirladim... Parfumleri minciklamaktan sikilinca farlara, farlardan bronzlastirici alliklara, kirpik uzatici rimellerden kalemlere derken, uzerimdeki cekingenligi coktan atmis kendimi dudak portleticilerin onunde buldum.

AngelinaJolie olmadikca insan, kolajenli parlaticili dudak dolgunlastirici ruj ibaresini okuyup gececegini sanmiyorum. Gecmedim de zira takildim reyona. Talimatlari okuyup hemen oracikta denedim. En kirmizi, en parlak, en cabuk etki gosterdigi iddia edilen ve en pahali olanini sectim. Aklimda maske filminden surat degisimi sahneleriyle helecanli bekleyisim cok kisa surdu. Eksisozluk deyimiyle az evvel sucuk yemisim gibi parlayan kipkirmizi dudaklarimda aninda bir karincalanma, gidiklanma ve yanma basladi. Kendimi bir kosu aynanin onune attim ama gozle gorunen bir aksilik yoktu daha meydanda. Ben aynaya depar atarken, yanma, yerini once ust dudagimla damagim arasindaki bosluga susam kacmis hissine, sonra kitir kitir biyiklarimin ciktigi fikrine birakti ve bende pismanlik basladi. Evet cok lazimdi... Dukkan disinda yuzume yuzume vuran sogugun da etkisiyle arabaya bindigimde dikiz aynasinda, portletici dudak parlaticisinin bendeki etkisini tumuyle algiladim. Gercekten de dolgunlasmis, burun hizasina dogru ataga kalkmis bir biyik bolgesi, cizgi halinde arz eden bir ust dudak ve kipkirmizi parlak siddetiyle goze carpan bir alt dudak... Kendimi tebrik ediyor basarilarimin devamini diliyorum.

Wednesday, December 26, 2007

Kaynagini hatirlayamadigim sobe

Ben kucukken, salaktim. Buyudugumde assolist olabilecegime inandim. Duzenli prova yaptim. Sac-fircasini-kaptigim-gibi-konu-komsuya-konser-verirdimcilerden degildim. Bilincli ve sistematik calistim. Bir yandan repertuar genisletirken bir yandan nispeten uzun ve zor soyadim yerine ‘Hafif’ soyadini secmek gibi ileriye donuk yatirimlar pesindeydim. Saglam Samime Sanay hayraniydim. Coskun Sabah, Metin Milli ve Nalan Altinors'u de cok severdim. Sonuncusunun evi komsu mahalledeydi (Nokta duragi). Kendisini Yildirim Bekci'yle evlendirip, duzenli ziyaretlerine gitmek istedim hep.
Ben aslinda, koyun degilim.
Ilk kopyam, ilk okulda olabilir. Unite dergileri vardi her ay gelen. Unite sonu testi olurdu bir de. Sinavdan once, derginin orta yerindeki cevap anahtarini cikarip siranin altina koyma adetimizi hatirliyorum. Yani zaten yazili oluyoruz bir de atesle imtihana ne gerek var degil mi? Ilk okulda degil ama isin hakkini en cok orta okul ve lisede verdim. Emek verilen kopyaya karsi degilim. Cektim, cektirdim. Kendine sarmal lastik mekanizmali mini rulolarla isimi hallederdim. Rulonun muhendisligi kadar tarih kitabini 2 santim eninde kagida anlasilir halde ozetlemek ve neyin nerede oldugunu bilip sinavda bulabilmek takdir gerektirir. Sonra universitede acik kitap vizeler basladi. Dilerseniz babanizi alin gelin sinava tarzi muameleye tabi olunca kopya filan yalan oldu.
Cep telefonum, cebime sigmiyor. Zaten cepte dolasabilecek sarj kapasitesine sahip degil. Sakaci. 4 baklava gosterirken ilk aramada pil bitti ayagina yatip kapaniyor.
En sacma huyum, yapmam gereken ve zaten yapacak oldugum ve hatta icimden gelerek yapmak istedigim bir isi yapmam soylendiginde yapmamak icin sonsuza kadar direniyor olmam. Kendi irademle baslamadigim islerden hayir geldigini gormedim.
Ask, budur sudur odur tarzi aciklamali resimli dus perdemiz vardi. Almanyadan gelmisti ama neden Ingilizce oldugunu hic sorgulamadim. Baski perdenin dis yuzeyinde kaldigindan ve haliyle banyo sirasinda okunamadigindan, tam karsisina dusen klozette, ask gercekten de tabakta kalan elma diliminden kucuk olani almak midir diye adam akilli kafa yormak icin cok zamanim oldu. Tabi teorik bilgiyle nereye kadar. Ustelik meyve tabagini, iki elma dilimini ve manitayi denk getireceksin de ask mi degil mi anlayacaksin. Zor. Pratik tecrubeme gore, bu da, su da, o da olabilir. Bilemem. Bildigim, askin, butun ben, o, biz, siz ve onlari, suursuz ve sinirsizca ‘sen’ yaptigi. Insan bu kadar mi aciz olur canim. Nezalet.
En sevdigim blog, kendi blogum. Terliksiz dolasabiliyorum. Odalara girip cikabiliyor, ikili koltugu istedigim yere cekebiliyorum. Simdilik depozitom yanar korkusundan duvarlari boyamiyorum ama o da olur bir zaman.

Friday, December 21, 2007

Tuesday, December 18, 2007

Seyir defterimden


Ucaklarin geri vitesi yokmus iyi mi. Alti bucuk saat hava alaninda oturunca mekanizmaya ziyadesiyle hakim oldum. Rutin islemler, yakit ikmali, kimin hangi gorevden sorumlu oldugunu takip etmek bir yana, sistemi elestirecek mertebeye erdim. Ustelik uygun mesafeden izlendiginde, canli hava alani legosu gibi mubarekler. Sikilmak mumkun degil. Farkli farkli kostumler, binbir cesit arac, bir kosturmaca bir telas...

Yine bir hava alaninda, yeni bir macera dolayisiyla, suursuz bir ordek edasiyla, kuzeybati dolaylarindan, cok daha soguk, kislari sadece kar ve buzlu, yazlari acayip nem ve sicakli, bahar bilmez bir sehre dogru ucmak niyetindeyim. Niyetten oteye gecebilmem, beklenen anonsa bagli tabii. Krismis arifesi serefine, konakladigim hava alani masraftan kacinmayip muhtelif koselere canli muzik yerlestirmis. Repertuar pek genis degil ama ikinci saatin sonunda muzik ve koro sayesinde artik nasil havaya girdiysem piyanist dedeye istek parcami ilettim. Kirmadi beni sagolsun. Dorduncu saatte parcalara eslik edebiliyordum ve hatta, canli muzik gruplarinin, araliksiz yagan kar sebebinden rotar rekoru kiran ucak yolculari olabileceginden suphelenmedim degil. Dort saat daha otursam burada, gorevi devralabilirim, zira bildim bileli su sarkiyi icra eden her hangi bir grubun elemani olmak istemisimdir...

Gecen yillarin aksine, tasiyamadigim bavullarima nispet guvenlikten tereyag gibi suzuldum bu sene. Personelinin tek kirici hareketi, sweatshirtumun altinda bisi olup olmadigini sormakti ki, yabanci bir sey yok amca, o benim doktora gobegi derken biraz utandim. Anlasilan, 25 kiloyu asmamak adina bavullu ve bavulsuz tarti ustune cikip indigim zilyon sefer sadece kondisyona yaramis. Kilo sinirini birazcik asan iki bavulu da guvenli kollara teslim edip, tarhana, asma yapragi ve biber salcasi kavanozlarimdan vazgecmemis olmanin mutluluguyla ucus kartimi alirken aklimdan gecirdim. Insana hayatta en luzumlu yetenek, goz ici destekli kocaman gulumseyebilmek...

Saturday, December 15, 2007

Bayram temizligi

Gunlerimin bir kismi ofis raflarindan derledigim porsumus makaleleri, renkli ve beyazlara ayirdiktan sonra geri donusum kutularina atmakla gecerken bir kismi da 4 senedir ikamet ettigim evi cop ev olarak ihbar edilmeden once toplayip temizlemekle geciyor. Ozellikle ev kisminda hayretler icinde kaliyorum. Bir insan evladi nasil bu kadar kolektif bir yapiya sahip olabilir diye. Bir gun borudanlik* yapiminda kullanma ihtimalime guvenerek, biten tuvalet kagidi rulolarini bile saklamisim... Temizligin ikinci gununde gecirdigim cinnet neticesinde artik kurularin yaninda yaslar da yaniyor. Son uc vakittir kullanmadigimi tespit ettigim her turlu nevaleyi cope tasiyorum. O an o feveranla gidip cope atmazsam ya da gozumun onu mesafesinden uzaga ayirmazsam tas catlasa 10 dakika sonra pisman olup, nevaleyle ilgili aci tatli her turlu zorlama aniyi hatirlayip kendisini kalacak esya kumesine dahil ediyorum. Bir nevi ic savas. Yollari memleket bilmis, hayati, cikip geldigi iki bavul uzerine kurmus insanin, dunyevi esyaya zerre maneviyat kondurmamasi sart. Aksi halde, bilgisayar cantasinin gozune sokulup gelen porselen demlikle altin yaldizli cay bardaklari, ev arkadasina hibe edildiginde yasaran gozlere ve burum burum burkulan ice karsi koymak zor...

*bir nevi DeryaBaykalvari boru muhafaza aparati

Wednesday, December 05, 2007

Acilin ben doktorum

Firtinali gecen bir ayrilik devresinden sonra paylasmak istedigim mutlu haber su ki: ben artik hem doktor hem muhendisim ve korkarim kimi istesem alabilirim... Sabah savundugu tezi aksam olmadan teslim eden jet PhD olarak da tarihe gecmis olabilirim... Hala bittigine inanmakta zorlansam da hafifledigimden eminim. Emin oldugum bir baska konu ise dark side'a gecmis Anakin gibi hissettigim. Yillardir haklidan taraf, ezilen, siddet goren, bunalima suruklenen magdur doktora cedisiydim. Bugun akademik danismanliga kadar varacak yola girdim. Ustelik oylesine intikam doluyum ki, yeni yetme cedileri bir kalemde sagli sollu harcayabilirim. Toren kostumu de karsimda asili... Siyah kadifeli, uzun mu uzun, bildigin pih pih Vader... Kismet tabii:)

(Iyi dilekli tum yorumlar icin tesekkur ederim, daha iyisi sizin olsun efendim...)